Epsiode 6

722 60 17
                                    

  Park sabah uyandığında duvarda yazdığı yazıyı hiç de önemsememişti. O yöne dönmemişti bile. Kırıktı, o çok yalnızdı. Pekâlâ, kime kırıktı? Bilmiyordu. Deli gibi üzgündü, ağlamak istiyor ama susuyordu. Yıkmak istiyordu, her yeri dağıtmak ama öylece durmuş denize bakıyordu. Yağmur damlaları üzerine düşerken teker teker, boşalan sokaklar, kaçan insanlar, ona zevk veriyordu. Bulutları, onunla ağlıyordu.

  Kendi kendine düşündü Jimin, bunca leş insan neden kaçıyordu yağmurdan, güneşi seviyorlardı yahut kar yağdığında sokağa akın ediyor gülüşlerini sunuyorlardı. Nedendi pekâlâ insanların, yağmura olan nefreti?

Yağmur seviyorum diyip, şemsiye ile sokağa çıkıyorlardı veya bu neydi? Birşeyi seviyorsanız ondan korunmak için bir kalkan koyar mısınız aranıza, bir duvar?

Diye düşündü Park Jimin. Park Jimin yağmuru seviyordu, yalnızca bulurlar ağlıyordu çünkü onunla. Yalnızca gökdü içindeki gibi karalar bağlamış. Kar kadar beyaz ve saf kalmamıştı Jimin. Güneş kadar umutlu ve aydın, ışıl ışıl. O yağmur gibiydi. İçinde sert rüzgarlar, ayaz ve göz yaşları, şimşekler onun çığlıklarıydı.

  Sırılsıklam olmuştum, saçlarım anlıma ve enseme yapışmıştı. Sebepsizce canan yanımı dahi hissedemiyordum ya da o kadar çok hissediyordum ki öncekine kıyasla şu sıralar, hepsi birbirine karışıp bu duygunun ne olduğunu, cevabını asla bilmeyeceğim bir hale getirmişti beni.

  Üzerine mavi tüylü kazağımı geçirmiş, altına eski dizinde bir sökük olan eşofmanımı giyinmiştim. Camlardan biri olmadığından yine mutfak su alıyordu, küf olmasın diye önüne bir bez sıkıştırmıştım. Harabeyi seviyordum. İçinde ki küfleri dahi. Rutubeti. İşte diyorum ya, yansımamdı bu ev benim. Bu yüzden geri kaldırdım bezi.

 
İçeriye döndüğümde yavaşça duvara yaslandım minderin üzerine oturup, işte o an... O an sahiden, artık kafayı yediğime inanmamam için hiçbir sebep yoktu.

  Sonunda, gözlerimden yaşlar akıyordu. Yavaşça emekleyerek girmiştim duvara doğru. Ellerimi soğuk taş duvara koyarken ayaklanmış ve yazı üzerinde parmaklarımı dolaştırmıştım.

Bunu, bunu ben yapmamıştım hayır! Hayır bunu ben yapmamıştım!

Göz yaşım akarken yazının üzerine kanın rengine bulanmış akarken aşağı doğru, dudaklarımı sanki hep varmış gibi, duyduğum büyük özlem ile bastırmıştım yazının üzerine. Bir çok öpücük bırakmış sonra alel acele almıştım telefonu elime.

Gönderen: Park Jimin
Gönderilen: Mimoza çiçeği
- kafayı mı yedim!?
- s-sen miydin? Sen, sen görmüyorsun ki
- daha mesajlarıma cevap vermezken yerini yurdunu bilmediğim evime nasıl gelesin?
-görüyorsan cevap ver, çünkü kafayı yiyeceğim mimoza çiçeği.
21.50

Gönderen; Mimoza çiçeği
Gönderilen; Aurora
-bendim.
23.50

∆∆∆
Öncelikle merhaba, benim tarzım bir bitiş değil en azından mimoza çiçeği için. Buraya şöyle kocaman AGAPE yazıp sonuna bir ünlem koymam beklenirdi.
Merak ediyorum da, sahiden düzenli okuyup hisseden var mı?
Zannetmiyorum. Bu kitabı yazmayı seviyorum çünkü istediğim zaman yazıyorum ve okunması gibi bir amaç gütmüyorum ilk kez çünkü Park Jimin'i seviyorum.
Üzgünüm, Real hayatımda bir çok sorun var. Okuyanlar varsa, boynumun borcu hissettim bu açıklamayı. Kitap alakasız bir yere gitmiş ya da Jimin değişmiş olabilir ama elimde değil, istemeden yansıtıyorum. Çünkü Jimin, ya da bu kurgu değil, dilediğim gibi yazdığım oluşan anlık hislerim. Mimoza çiçeği geldi ama, mimoza çiçeğim gitti. Neyse, boşverin.
İyi okumalar.
Agape...


  

Mimoza | JikookWhere stories live. Discover now