1.2

553 61 38
                                    

2020 Ocak

Tren istasyonunun önünde durmuş Pelin'i bekliyordum. Pelin çok sürmeden geldiğinde kollarını boynuma dolayarak bana sımsıkı sarıldı. Huzurla gözlerimi yumup burnumu siyaha çalan saçlarına bastırdım ve kokusunu soludum. "Seni çok özledim," dedi geri çekilerek. Sevgiyle yanağımı okşadı. "Seni kaçak!"

"Artık ikimiz de kaçağız," dedim.

Pelin gülümsedi ve etrafa baktı. "Bu şehre ilk gelişim, hoş duruyor. Buradaki rehberime güvenerek kendimi tamamen sana bırakıyorum."

"Emin ellerdesiniz prensesim," diye yalandan referans yaptım ona. Pelin bu halime gülerken onun yüzünü inceledim.

Bal rengi gözleri vardı. Ne esmer ne de beyaz olan teni pürüzsüzdü. Yüz hatları keskindi ve ger erkeğin düşleyeceği kadar güzeldi. Yüzünün ortasında biçimli olan burnu ve dolgun dudaklarıyla insanı kendine hayran bıraktıran doğal bir güzelliği vardı. Saçları tepeden bağlıydı bugün. Üstüne bir pantolon ve kazak geçirmişti. Onu sürekli iş kıyafetiyle gördüğüm için ne zaman spor giyinse şaşırırdım zaten. Pelin bana bakarken elimi eline sardım ve yürümeye başladım. "Nereye gidiyoruz şimdi?" diye sordu. "İlk rotamız neresi?"

"Aç mısın?" dedim.

"Eh," dedi. "Biraz."

"Öyleyse seni çok güzel bir yere götürmekle başlayalım," dedim. "Eminim Eskişehir'in meşhur çiböreğini daha önce hiçbir yerde yememişsindir."

Pelin hevesle beni onayladı. Beraber şehrin alışveriş merkezinden geçip ara sokaklara daldık. Bir esnaf yerinin önünde durduğumuzda Pelin tereddüt etmeden içeri girdi. Bir masaya geçtik ve iki tabak sipariş ettik. Öğrenciyken de burada, buraya sık sık uğrardım. İşletmenin sahibi Salih ağabey beni gördüğünde "Oo Atlas Bey," dedi. "Siz buraların yolunu bilir miydiniz ya?"

Gülerek "Uzun zaman oldu Salih Bey," diye karşılık verdim. "Çiböreğinizi özleyince daha fazla dayanamadım, soluğu burada aldım."

Sırıttı. "Kesin öyledir." Arkasından çırağına seslendi. "Oğlum, porsiyonu artır sek. Misafirimiz çok değerli bugün." Yeniden bize döndüğünde "Ee," dedi. "Efe'ler yok mu?"

"Efe okulda ağabey," dedim. "Tuna da işte olmalı."

Gözleri yanımdaki Pelin'e değdi. Surat ifadesi yumuşarken "Bu güzel hanım kızımız kim?" diye sormasıyla zihnimin beni çekmek istediği geçmişi es geçerek masanın üstünde duran eli sıktım.

"Nişanlım, Pelin." Pelin ayağa kalkıp elini uzattığında Salih ağabey hüzünlenmiş gibi elini sıktı.

"Ben de Salih. Hoş geldin kızım."

Kendine bir sandalye çekip oturdu. Eli omzuma değdiğinde "Demek evleniyorsun aslanım," dedi. "Ah be, zaman ne çabuk geçiyor!"

Pelin siparişi gelmeden lavabonun yerini sorduğunda çırak ona yol göstermeye gitti. Arkasından baktı birkaç saniye. Sonra "Buraya getirdiğin ikinci kadın," dedi. "İyi birine benziyor."

"Mükemmel biri," dedim. "Tanıdıkça bayılırsın ona ağabey, emin ol."

"Pot kırmak istemedim," dedi. "Ama yanında birini görünce... Bir an Ilgım sanmadan edemedim."

"Ilgım," diye yineledim. Derin bir nefes alırken onun kahkahaları çınladı kulaklarımda. Ilgım'ın hayatıma bıraktığı izleri dün gibi saklarken yüzünü unutmaya başlamanın acısı içindeydim birkaç gün öncesine kadar. Şimdiyse onunla dolu bir geçmişte, o geçmişin ait olduğu şehirde bir başkasıylaydım. Ilgım'ın yırtıp attığım tüm fotoğrafları beni ondan sökerken Efe'nin evindeki çerçeve her şeyi yeniden canlandırmıştı zihnimde. "O mesele uzun zaman önce kapandı, biliyorsun Salih ağabey."

İki Sıfır Sonsuz EderHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin