YALANCI

1.9K 197 14
                                    

Hızla kalkan kılıç yine aynı şekilde hızla yere indi. Deniz'in başı gövdesinden ayrılırken Dilruba olduğu yerde kaldı. Bakışları hissizleşti ölü beden karşısında.

Yapmıştı işte... Onu öldürmüştü...

Zaman akmayı bırakırken kana bulanan kılıç elinden kayıp yere düştü. Gözleri faili olduğu cinayetine kilitlenmişti. Yargıladığı ve celladı olduğu cansız bedene sessizce baktı Dilruba.

Yerde ölü bir şekilde yatan adam onlara çok acı vermişti orası muhakkaktı. Hatta öleceğini sanmış ve daha beteri Jin'i kaybettiğini düşünmüştü. Bunun sızısını hala yüreğinde hissedebiliyordu. Bir daha yaşamak istemeyeceği kabustan farksız değildi.

Peki ya o? Ölmeyi hak etmiş miydi? Bunun cevabını vermek kime düşerdi? Birinin ölmesi veya yaşamasıyla ilgili kararı hangimiz verebilirdik ki?

Aklındaki sisler yavaşça dağılmaya başladığın da kelimeleri yolunu anca bulabilmişlerdi.

"Be...ben ne yaptım..."

Pişmanlık öfkesinin ateşini söndürse de bütün bedenine virüs gibi nüfuz etmeye başlamıştı çoktan.

Birini gerçekten de öldürdüm(!)

Omzunda hissettiği elle başını yana doğru çevirdi. Kang Dae ilk defa kalkansız bakıyordu gözlerine. Sadece anlık bir acıma belirtisi görünüp kaybolmuştu o kahverengilerde.

"Sen iyi misin ufaklık?"

"İyi mi? Öyle olmaktan ölesiye uzağım. Lütfen beni evime götürür müsün?"

Kang Dae başını sallayıp odadan çıkarken Dilruba son kez arkasını dönüp Deniz'in cansız bedenine baktı. Bu görüntü hiç bir zaman hafızasından silinmeyecekti.

Flora uzanıp yerde duran kılıcını aldı. Kanla kirlenmiş çeliği Deniz'in üzerine sürüp temizlerken gözleri Dilruba'daydı. Kılıcını kınına geri yerleştirdi ve heykelden farkı olmayan Dilruba'nın yanına gitti. Bıraksa bütün gün kız olduğu yerde durup ilk cinayetini seyredecekti öylece. Buna bir son vermek istediğinden dolayı Dilruba'nın kolunu sert olmayacak biçimde tuttu ve beraberinde odadan dışarıya sürükledi.

"Efendi dışarıda seni bekliyordur. Acele etsen iyi edersin. Bekletilmeyi sevmez çünkü."

Dilruba Flora'ya bir şey söylemeden sessizce koridor da ilerlemeye başladı. Kapıdan çıktığı vakit içinden geçen tek şey bir an evvel evinde ve yatağında olma düşüncesiydi.

Dışarı da kendisini bekleyen Kang Dae arabasına yaslanmış vaziyette onu izliyordu. Dilruba ona doğru adımlarken de gözlerini üzerinden çekmedi.

Kang Dae arabanın kapısını açıp onun ön tarafa oturmasını bekledi. Dilruba koltukta ki yerini aldığın da kapısını kapattı ve sürücü tarafına geçip oturdu. Konuşmaya bile mecali yoktu Dilruba'nın. Suskun oluşunun sebebi hissettiği pişmanlığın ve kaybolmuşluğun acısındandı.

Kang Dae başını çevirip Dilruba'yı seyretti kısa bir süre. Onun bu kadar zorlanacağını hiç tahmin etmemişti. Deniz'in onlara yaptığı şeyden sonra Dilruba'nın herhangi bir pişmanlık hissetmeyeceğine inanmak kendi hatasıydı. Vampir olup da Dilruba'nın bu kadar temiz kalabilmesi nasıl mümkün olabiliyordu hiç bir fikri yoktu.

Bakışlarını ondan zoraki çekerek yola koyuldu. Aksi halde biraz daha izlese kendinden nefret edebilirdi.

Onun bunu yapmasına izin vermemeliydim. Kahretsin!

"Bıraktığın için teşekkür ederim."

Evinin önünde durdukların da Dilruba yüzüne bile bakmadan arabadan inerken Kang Dae hızla araçtan çıkıp kolundan tuttu ve onun gitmesine mani oldu. Bu hareketi tamamen mantığının dışında iç güdüsel olarak gelişmişti.

Karanlığın Prensleri  3 - "Şeytanın Melezi"Tempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang