↓H. Tek Bir Kişi

2.5K 216 247
                                    

İçinden çıkıp yana kaydım. Bir aydır saçma inadım yüzünden ikimizi de tüketiyordum. Asla sert davranamıyor ama dolaylı yoldan üzüyordum hem de çok üzüyordum üstelik onu üzdüğüm için hiç hakkım olmayarak kendim de üzülüyordum.

Yavaşça yanımdan kalktı. Yerdeki pantolonunu alıp banyoya doğru ilerledi. Birkaç adım sonra olduğu yere çöküverdi. Yerimden telaşla doğrulduğumda hareketsiz oturduğunu gördüm. Bir adım ötemdeki ince vücudunu tutup yerden kaldırmak istiyordum. Önce banyoya götürüp yıkayayım, temiz yatağına yatırayım uyusun, sabah kahvaltı hazırlasın, akşama hevesle 'Yoldayım' mesajı atayım, gün içinde canım sıkılınca ya da özleyince arayayım, birlikte o bayıldığı saçma komedi programlarını izleyelim, o fotoğraflar, Chiwoo'nun imaları hiç olmamış olsun, çökmesin dünyam başıma ya da Jackson 'Evet doğru söylüyor. Bana vereceği kitaptı paketteki' desin istiyordum.

Biri. bana. hepsi. rüyaydı. desin. istiyordum.

Çabalayıp kalkamadığını görünce yanına gittim. İyi görünmüyordu. Zaten zayıftı ama sanki daha da küçülmüştü.

"Jimin?" Başını bana doğru çevirdi yavaşça. Gözlerindeki ifade boştu.

"Başım dönüyor Jungkook." dedi zor duyulur bir sesle. Yavaşça kaldırdım yerden. Yatağa yatırdım hiç karşı gelmemişti, daha doğrusu gelememişti. Muhtemelen uzun süre yemek yemediği için hali yoktu tepki vermeye.

Açlığa dayanamadığını, avuç içi kadar yese de uzun süre yemek yemediğinde halsiz kaldığını biliyordum. Çizime dalınca bile ara ara bir şeyler atardı ağzına, bazen cips bazen de kraker bulunurdu mutlaka yanında.

Üzerini örttükten sonra mutfağa gittim. Dolaptan çorba çıkarıp ısıttım yanına da birkaç atıştırmalık koydum. Tepsiye koyup mu götürsem masayı mı hazırlayıp çağırsam diye düşünürken kapı sesini duydum. Gidiyordu. Hemen çıktım arkasından. Asansörün yanındaki duvara yaslanmış kata gelmesini bekliyordu.

"Ne yapıyorsun?" dedim aceleyle yanına gidip.

"Gidiyorum." dedi. "Duramıyorum içeride." Gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı bir bir. Tek tek yakaladım düşmeden hepsini akmasına neden olduğum damlaların. "İstemiyorum kalmak! Dayanamıyorum burada olmaya." derken gözü, açık kapıya kaydı. Yanıyordu kalbim. Hırstan daha kavurucu bir yangındı bu. Yaşarkenki cehennemimdi adeta. "İnanmıyorsun bana. Ama yapmadım." Ellerimi itip uzaklaştı bir adım. Sendeleliyordu hala durduğu yerde. Düşmesinden korkup tutmak istedim, bunun yerine uzanıp sarıldım. Sımsıkı sarıldım. Tüm kalbimle ona inanmak istiyordum hem de her şeyden çok inanmak istiyordum ama olanları düşündükçe kafam karışıyordu.

Ona sarıldıktan sonra ağlaması daha da şiddetlendi. Asansör gelince bırakmayarak onunla beraber kabine girip aşağı indim, hazır bekleyen arabaya bindirdim. Leemin'den anahtarı alıp ona gitmesini söyledim.

Tekrar yukarı çıkarak ceketimi aldım kapıyı çekip çıktım. Geri döndüğümde Jimin arka koltukta uyuyakalmıştı.

Direksiyona geçip arkamı döndüm ve onu izledim bir süre. "Madem burada olmak istemiyorsun başka yer buluruz kendimize." deyip onu koltuğa yatırdıktan ve ceketimle üzerini örttükten sonra arabayı çalıştırdım.

Yarın izinliydi. Özellikle izin günlerini takip edip öncesindeki gece aldırıyordum. Bursunu geri çekeceğimden korkuyordu ama ben burstan daha çok onun bana olan sevgisini kullanıyordum çünkü biliyordum ki sevmese benimle birlikte olmaz dokunmama asla izin vermezdi ya da ben buna inanmak istiyordum.

İlk kırmızı ışıkta telefonuma uzanıp aldım.

"Ooooo ulu Jeon Jungkook beni mi arıyor gerçekten?" dedi oyunbaz bir şekilde.

✔️Not a Slave But a ToyWhere stories live. Discover now