822 84 32
                                    

Aşağıdaki yazıyı okuduktan sonra ya da okumadan önce ya da hem önce hem de sonra şu videoyu seyrediniz: “Uyuşturucu Pişmanlıktır" http://youtu.be/BRPkOmz287Y

Yazar diyor ki “keşke bilseydim hasta olduğumu. tedavi olmasam bile sadece bunu bilseydim yeterdi.”

Keşke! Keşke!

Nüfusun büyük bölümü psikolojik rahatsızlıklar skalasının her bölgesine dağılmış halde, ağır hasta ve kimsenin haberi yok, herkes kendinden emin.

===========

bu yazıyı yazmadan önce kendime söylemem gereken bir şey var. bir gün hepimiz öleceğiz. uzaydan bakılınca hiçbirimiz görünmüyoruz. ben çok önemli değilim, insanların hakkımda düşündükleri çok önemli değil. bu hastalığa bilerek, isteyerek sahip olmadım. beni bipolar bozukluktan ibaret zannedecek insanlar olacaktır ya da benimle ilgili akıllarında kalan ilk şey bipolar olan insanlar. olsun. önemli değil. bu yalnızca bir hastalık.

yaklaşık 12 gündür dengedeyim. o kadar değişik ki. bambaşka bir dünya gibi. içimden sürekli dürten bir şey yok. aniden karanlıklara gömülmüyorum. berbat, ucube gibi, hiç doğmaması gereken ya da hemen ölmesi gereken biri gibi hissetmiyorum. düştüğüm o çukurda çırpınırken kendimi kesmek istemiyorum. tırnaklarımı karnıma geçirmiyorum. ya da gece uyumak için yatıp da kendimi sokakta bisiklet sürerken bulmuyorum. bisikleti aşırı hızlı ve çok sürmem lazımmış, sabaha kadar koşmam lazımmış gibi hissetmiyorum. sürekli aksiyon halinde olmak zorunda değilim. 3 gün hiç uyumayıp sonra alakasız bir yerde uyuyakalmıyorum. yavaş hareket eden insanlara öfkelenmiyorum. hızlı ve anlaşılmaz konuşup da bu halde beni anlamayan insanlara içimden salak demiyorum. onlar salak değilmiş, ben hastaymışım. sırf hızlı gitmiyor diye minibüs şoförü ile kavga etmiyorum. sakinim. bir gün içinde 3 farklı mesleğe karar vermiyorum, hem de her biri için “ben bunu nasıl daha önce düşünmedim, tabii ki bu işi yapacağım” havalarına girmiyorum.

HEPSINDEN ONEMLISI ACI CEKMIYORUM. DUNYAM KARARMIYOR

“kesin yanlış teşhis koydu, neyse konuşmasını tamamlasın da bir daha gelmem” dediğim günden beri 7 yıl geçti. bu süreçte hiç sorgulamadıysam 80 kez sorgulamışımdır teşhisi. her defasında “evet kabak gibi bipolar var bende” dediğim halde ertesi gün baştan tekrar bir sorgulama süreci. hatta bir dönem oldu mani kısmını yok saydım. unuttum. düşünüyorum aklıma bir tane mani, hipomani denilebilecek durum gelmiyor. tam böyle hatırlamadığım dönemde ilacı kestim, 2 hafta sonra mani geldi. bu kez de sağlıklı insana 2 ay lityum verip kesersek ne olur, mani görülür mü diye makale araştırmasına giriştim. bende mani hala olmayabilirdi. belki ilaç yüzünden olmuştu, olamaz mı? bunu yazarken bak hala bir yanım diyor ki o araştırmayı tamamlayamadım. belki de değilim. tekrar denemek istiyorum. ilaçlarımı bırakıp gelecek mi mani gelmeyecek mi görmek. ama en az iki kez gelmesi lazım, birinci yine ilaç bıraktığım için olabilir. tabii ki bu mantıksız, böyle bir olay yok, ama işte.

15 yaşındayken bir mektup yazmışım anneme. şöyle başlıyor: “özür dilerim. bu kaçıncı özür diyorsun haklısın. elimde değil, inan bana. içimden birisi dürtüyor arada sırada. kendime engel olamıyorum. beni bir doktora götürmen şart. bu sorun beynimden kaynaklanıyor. gerçekten istemiyorum. seni seviyorum” vs. devam ediyor. annem beni ilk 5 yaşımda psikiyatriste götürmüştü. ben bu mektubu yazdıktan sonra da götürdü. hatırlıyorum. şişman bir doktor, iştahın nasıl, uykun nasıl deyip postalamıştı. bir şeyim yoktu. çocuklarda/ergenlerde böyle şeyler olabilirdi. soru sorulmadan anlatmadığım için de uzun yıllar tek başıma çektim bu hastalığı. sonra zaten pes ettim. senelerdir kendimi sağlıklı kabul ettim. sağlıklı ama arızalı.

teşhis alamadan uzun yıllar bu hastalıkla yaşayınca insan kendi yöntemlerini buluyor. öncelikle içine kapanma konusunda uzmanlaşmak. kapanmak zorundasın çünkü senin bahsettiğin şeyler diğerlerinde yok. bir bahset, iki bahset, baktın ki anlaşılmıyorsun, anlatmazsın. aniden karanlığa gömüldüğünde bunu kimse anlamaz. çektiğin acının boyutunu anlamaz. sağlıklı bir insan ortada belirgin bir neden yokken acı çekmez. sağlıklı bir insan ortada bir neden yokken sırıtarak gezmez. ben gezerim. çünkü mani insanın kafasını güzel yapan bir şey. euphoria. normal bir mutluluk değil bu, çok keyifli olma hali. sokakta tek başıma yürürken hep gülesim geldiğinde rezil olmamak için birini arama nedenim. her şey harika, ağaçlar, çiçekler, kapılar, yollar, insanlar, kirpiler, salyangozlar hepsi çok güzel. herkesi sevebilirim, dünyadaki bütün insanları çünkü kalbim kocaman. herkesin sorunlarını çözebilirim, yeter ki söylesinler, hemen çözerim. ancak kimse hızımı kesmesin, mesela biri önümde yavaş yavaş yürümesin, onu hemen geçmeliyim, hemen, bir saniye beklemeden yoksa çok sinirleniyorum. bana yavaş yavaş bir şey anlatmasınlar, sussunlar, anladım, bekleyemem. kimseyi bekleyemem, oturamam, duramam, “benim çok önemli bir işim var da kalkmam lazım”. iki ucu boklu değnek. o mutluluk gerçek bir mutluluk değil. mutsuzluk da gerçek değil. ikisi de en uç, en yoğun. istemiyorum. özlemiyorum.

meğerse ben ne kadar yorucu bir hayat yaşıyormuşum. ve nasıl olmuş da bu yaşa kadar gelebilmeyi başarmışım. şu an dengedeyim ve yaşadıklarıma, bu durumu nasıl idare ettiğime inanamıyorum. ne kadar acı çektiğime. düşününce kendime kıyamıyorum. iyi ki ben çok sevdiğim biri değilmişim. çok üzülürdüm. en kötüsü de tüm bunlarla yalnız uğraşmak zorunda kalmak. keşke bilseydim hasta olduğumu. tedavi olmasam bile sadece bunu bilseydim yeterdi. kendime daha anlayışlı olurdum, çevrem bana daha anlayışlı olurdu. geçecek, bu bir hastalık derdim. benim suçum yok, elimde değil derdim. diyemedim. olsun, ne yapalım.

garip ya. beynime bak ne biçim de bozukmuş. her gün yeni bir şey fark ediyorum. iki gündür de hep frene bastığımı anladım. bazen frene o kadar basıyorum ki susup kalıyorum öyle. çünkü konuştuğum zaman konuştuklarım çok da mantıklı olmamış mesela. uçmuşum. ayarlamayı beceremediğim için de iletişimsizliği seçmişim. hatırlıyorum, 9-10 yaşlarındaydım, kendimi susturmak için yoğun çaba harcardım. kimseyle konuşmayacağım derdim yüz defa, kendimi odama kapatıp. sonra gittikçe süreyi uzatacaktım. 2 saat, 5 saat 1 gün, 1 hafta. kolumun içine yazardım, “sus, sadece peki de”. kağıtlara notlar alırdım, uyumadan önce okurdum. aldığım kararlar, bengü nasıl davranıyorsa öyle davranacağım. onu taklit edeceğim. olmazdı. hiç olmadı. hep bir abuk dururdum. hep bir tuhaf. çünkü bipolar sadece mani ve depresyon dönemlerinden ibaret değil. çok daha karmaşık. mani dönemi bitti hadi normalsin. yok öyle bir olay. o kadar basit değil.

yaa öyle işte. benim payıma düşen de buymuş. pay dedim canım kuru patlıcan dolması çekti :(

Bipolar BozuklukWo Geschichten leben. Entdecke jetzt