Efgan 4 -- Ahh o koku!

17.9K 716 20
                                    

YENİDEN EKLENMİŞTİR

Hani bir söz var ya; Öyle bir gülüşü var ki, sanırsın Beşiktaş sahaya çıkıyor! Bu söz tam da bu çocuk için yazılmış. Öyle güzel, öyle çapkın, öyle pervasız bakıyor ki birdenbire tüm dertlerimden arınmış gibi hissediyorum. Böyle alay etmeden içten bir gülüşle beni süzerken düşüncelerime engel olamıyorum. Ama kendime yediremiyorum da. İçeride lanet bir hastalıkla savaşan annem varken ben kapının önünde kim olduğunu bilmediğim bir çocukla flört etmek istiyorum. Üstüne üstlük çocuk da dağlara taşlara denecek kadar bir ego var! Acaba her kız üstünde de bu etkiyi bırakıyor mu merak ediyordum. Egosuna bakacak olursak kesinlikle her kız üstünde aynı etkiye sahipti ve görünen o ki kızlar bunu dile getirmekten çekinmeyen karakterde kızlardı. Basit ya da aşktan gözü kör olmuş cesaretli kızlar... Ben ikisi de değildim. Ne basit bir kızdım ne aşkın gözümü kör etmesine izin verecek derecede aptal! Âşık olmaktan çok sevmeyi biliyorum sanırım ben, içten bir şekilde karşılık beklemeden sevmek. Çünkü karşılık beklediğin zaman canın yanıyor. Bu bir süre sonra katlanılmaz olmaya başladığında ya ilişki seni bitiriyor ya da sen ilişkiyi... Ben de bu yolda üstüne basılarak ezilen bir yolcuydum aslında. Ayrılığımızın üstünden çok az bir süre geçti Yiğitle. Daha birkaç ay önce onunla birlikte huzurluydum. Ya da öyle olduğumu düşünüyordum. Sessizliği seviyordu ya da benimle olmak için sessizliğe katlanıyordu. Bir süre sonra onun için ilişkide bazı şeyler yeterli gelmemeye başlamıştı. Benim için yeterli veya değil fark etmiyordu aslında. Yalnız değildim ya, bu benim için yeterliydi. Günün birinde karşıma geçip beni artık arkadaşı olarak gördüğünü söylediğinde ise canım yandı. Aldatılsam belki bu denli boğazım düğümlenmez, nefesim kesilmezdi. Bir sene boyunca birlikte olduğun bir insan, her şeyini paylaştığın bir insan, yanında huzur bulduğun ve belki de âşık olmaya en çok yaklaştığın insan gelip günün birinde seni artık arkadaşı olarak gördüğünü söylerse yapacağın tek bir şey var. Şöyle güzelce genzini temizleyip suratına lama misali tükürmek! Tabi, hayaller Paris hayatlar Van denmesi misali bu düşüncelerimin hiçbirini işleve geçiremedim. Sessizliğimi korudum ve usulca gidip Derya'nın omzunda birkaç gözyaşı akıttım. Zaten ne olduysa sonrasında oldu. Ben gitgide içine kapanık bir insan oldum. Ben içime kapandıkça Derya benden uzaklaştı. Derya benden uzaklaştıkça ben sessizleştim ve en sonunda yalnızlıktan zevk alan, sessizleri oynayan bu Dilhun halimi aldım. Halimden memnun muyum? Belki. Zevk alma kısmına gelirsek... Sanırım durumu kabullenme hissiyatı diyebiliriz.

"Kızların beni yemesine alışığım ama bu kadarına ilk defa denk geliyorum doğrusu."

Efgan'ın sesiyle düşüncelerimden sıyrıldım. Nasıl oluyor da bir insanın gülümsemesi beni birden başka âlemlere sürüklüyordu? Peki, bir insanın gülümsemesi ile egosu aynı derecede muhteşem olabilir mi? Evet olabilirmiş. Gerçi bende de bu çocuktaki gibi bir gülümseme olsa benim de egom dağlar kadar olurdu. Başımı iki yana sallayıp daldığım düşüncelerden çıkardım kendimi.

"Egon her zaman boyundan bu kadar büyük müydü yoksa arada şişirip şişirip söndürüyor musun?"

Sözlerim komik gelmiş olacak ki bir kez daha kahkaha attı.

"Komiksin, bunu sevdim."

"Ama ben senin egonu sevmedim yabancı," dedim aynı şaka mizacı ile.

"Hadi ama! Adımı bildiğini ikimizde biliyoruz..." dedi sıkkın bir tavırla. Gülümsemem yüzüme yayıldı. Alay eder bir yüz ifadesi takındım. Evet, biliyordum ama bunu senin bilmene gerek yoktu. O sarışın aptallar ve egonu yücelten kızlar gibi egona puan katmayacağım!

"Adını telaffuz mu edemiyorsun yoksa söylemek mi istemiyorsun zira ben cidden adını bilmiyorum." 

Gözleri ciddi olup olmadığımı anlamak ister gibi gözlerimde dolaştı. Bu kadar havalı bir yapıya sahip olmasaydı belki ben de bu kadar kasıntı takılmazdım. Gerçi çocukta yok yok! Ah! Hele o gülüşü yok mu!? İnsanı dinden imandan çıkarır dedikleri türden bir şey. Yakışıklılığına girmek dahi istemiyorum çünkü kendimi bir an abazan gibi hissettiğimi fark ettim. Şu anda bulunmak isteyeceğim son durum bu.

"Pekala... Pek inandırıcı gelmese de inanmış gibi yapacağım. Benim adım da Efgan."

Elimdeki elini hâlâ çekmemişken tanışmamız tamamlanmıştı. Elimi istemsizce çektim. Gülümsememi dudaklarımda arzu ettiğim şekilde yaydım.

"Eee gizemli gezgin... Neden odanda değilsin?"

Muhabbet açmak istiyor gibi gözükmek istemedim aslında. Ama bu koridor, bu hastane, bu hava ki yanlış anlaşılmasın Efgan'ın kokusundan bahsetmiyorum ve bu ortam çok sıkıcıydı. Çok bunaltıcı. Efgan tekrar sırtını duvara dayayıp başını benden tarafa çevirdi.

"Burada çok sıkılmış gibi gözüküyordun."

"Eğlendirmeye mi geldin yani?" 

Umursamaz bir havası vardı ve bu sanırım onu çekici kılan şeylerden bir tanesiydi.

"Aslında benim odamın kapısını uzun süre kestiğini görünce beni beklediğini düşündüm ve yanına geldim."

Bir insanın utanç seviyesi ne kadar yükselebilirdi bilmiyorum. Ama şu an en çok utandığım anlardan biriydi. Ona bakan gözlerimi farklı yerlere çektim. Yere baktım mesela beni ne zaman dibine çekeceğini merak ederek, duvarlara baktım daha sonra yarılıp beni bünyesine kabul etmesini dileyerek... Hiçbiri olmadığı gibi birde Efgan'ın kıkırdaması kulaklarımda takılı kaldı.

"Cidden tenin kızarmaya çok müsait... Üşüsen kızarıyor, utansan kızarıyor. Acaba başka ne olursa kızarır?"

Cidden böyle bir soru sormuş muydu?! Ne demek başka ne olursa kızarır? Öpünce de kızarabilir mesela ama bu konuya neden girdin ki sen? Ne olsun istiyorsun sen çekici, gizemli, yakışıklı, dehşet-ül vahşet gülüşlü çocuk! 

"Anlamadım?" dedim son dediği cümleyi açıklamasını dileyen gözlerle.

"Sanırım sıcakta da kızarırsın. Kast ettiğim buydu... Sen ne anladın?" dedi alay eden bir ses tonu ve bana kırpılan bir gözle. Utanç ılık bir rüzgâr gibi tenimi okşayıp geçmişti ama bu çocuk sonsuza kadar benim anılarımda kapalı bir kutuda saklı kalacaktı. Daha fazla bu utançla yaşayamayacağımı düşündüğüm için tekrar sırtımı duvara verdim.

"Biraz uyumalıyım ben."

Gözlerimi kapatıp Efgan burada yokmuş gibi davrandım. Ellerimi her zamanki pozisyonumu alarak göğsümde birleştirdim.

"Tabi, uyu," dedi sessizce. Ama ne kalktığını ne de yanımda eksilen nefesini hissettim. Hâlâ yanı başımda, dizleri dizlerimin dibinde oturuyordu. Pozisyonumu hiç bozmadan derin bir nefes verdim.

"Gitmeyecek misin?"

"Öyle bir niyetim yok. Rahatsız mı ettim seni?"

"Yok. Sen bilirsin."

Biraz istemem yan cebime koy misali olsa da burada olması bana huzur veriyordu, tabi utanç duygusunu saymazsak. Verdiğim cevaba karşılık oturduğu yerde daha da yayıldı. Karşıdan biri bizi görse ne sanırdı bilemiyorum ama çok farklı bir kare oluşturduğumuz aşikârdı. Efgan'ın kokusunu, varlığını hissetmek için bir kez daha derin bir nefesi içime çektim. Genzimi yakan kokusu varlığını belli ederken aynı anda zihnimi boşaltıyordu... Bir insanın kokusu başka bir insanın üstünde bu denli etki yaratabilir miydi? Ya da yaratıyorsa bu ne anlama gelirdi? Bunları bilemeyecek kadar acemiydim bazı konularda. Sadece hayatı akışına bırakıp düşe kalka yaşamak kolayıma geliyordu. Efgan'ın da derin bir nefes aldığını işittim. Dudaklarıma bu sıralar çok fazla uğrayan tatlı bir tebessümle uyuyakaldım. Zihnimde kalan son Efgan kokusuyla...

EFGANWhere stories live. Discover now