3| Ulf

5.8K 673 361
                                    

08.05.2020

Dayanamadım, yine yazdım:) Medyada müzik var, öneririm❣️

Hey sen, evet sen! Yıldıza basmayı unutma :)

___

Ulf (Ûlf) : Kurt.

Nanna (Nânna) : Cesur anlamına gelen eski İskandinav ismi.

Brandr (Bırander) : Eski İskandinav'dan, kılıç veya ateş anlamına gelir.

Urd (Örd) : Kader, kader tanrıçası.

Harald (Herıld) : Prens anlamında.

___

Bazen ilk kez karşılaştığınız birini içten içe tanıdığınızı hissedersiniz. Gözleriniz ilk kez bakışıyordur ama gönül gözleriniz sayısız defa birbirine değmiştir. Nedendir bu? Ruhlarınız tekrar tekrar dünyaya geliyordur ve önceki hayatlarınızı mı hissedersiniz? Yoksa geleceğinizi mi sezersiniz? Aslında bunun nedeni ruhlar aleminde tanışmış olmanızdır, bedenlerinizden önce ruhlarınızın tanışmış olması.

Karahan da sağ tarafı biraz önde duracak şekilde, çıplak sırtını arkasına konulmuş yastığa yaslamış, dosdoğru karşısındaki yabancıya bakarken onu daha önce tanıdığını hissediyordu. Bir yerlerde karşılaşmış olmalılardı, belki ruhlar aleminde, bedenlerin yaratılışından önce.

Adamın görüntüsü ve kanlı elleri dikkatini çekmiş, merak duygusunu uyandırmıştı. Conall, aralarında örgüler olan, açık kahverengi saçlarını arkada birleştirmiş; uçlarını omuzlarına bırakmıştı. Bir saç tutamı alnına dökülüyordu. Üstünde deri yeleği ve kan bulaşmış kürkü vardı. İçerisi sıcak olduğundan üstündeki ağır kıyafetleri çıkarıp siyah gömleğiyle kaldı. Adamın yattığı döşeğin hemen yanında otururken mavi gözleri merakla parlıyordu.

"On yedi gündür yatıyorsun. Şimdi nasıl hissediyorsun?" dedi hafif cızırtılı sesiyle.

Karahan bu sesi tanımıştı, o atlılardan biriydi bu adam. İçinde bir şey alevlendi. Yumruklarını öfkeyle sıktı, bunu yaparken bile canının yandığını hissediyordu. Bedeninde güç kalmamıştı.

Mavi gözleri, esmer adamın yüzünü incelerken tekrar konuştu Conall.

"Topraklarımızda ne arıyordun?"
Cevap olarak aldığı şey sadece boş bakışlardı. Cevapsız sorularına devam etti.

"Dilimizi bilmiyor musun? Merak etme, içimizde bilge insanlar vardır, onlar seni anlayacaklardır. " dedi adamı incelerken.

Karahan, öfkesini sonraya saklayıp ifadesizce bakmaya devam etti. Konuşacak güç bulamıyordu, sanki ses tellerinin hareketi için bile üstün bir efor sarf etmesi gerekiyordu. Bu adamla konuşmak da istemiyordu zaten. Düşündü bir süre, bu insanlar ona ne yapacaklardı? Esir olmak istemiyordu, bir esir olacağına ölmeyi yeğlerdi. Gökbörülere göre özgürlüğünü kaybetmiş bir insan yaşamını da kaybetmiş demekti.

Atının nerede olduğunu, bu insanların kim olduğunu merak ederken sadece sustu.

"Neden konuşmaya bile çalışmıyorsun? Sağır mısın yoksa?" Kafasını olumsuz anlamda salladı Karahan.

"Demek dilimizi biliyorsun, öyleyse neden konuşmuyorsun?" Esmer adamdan hala ses çıkmıyordu.

Bıkkınlıkla nefesini verdi Conall. İki odalı kulübede yanan taş şöminenin sesinden başka ses yoktu. Liv, yavru geyiği anne şefkati görmesi için yeni doğum yapmış bir keçinin yanına götürmüş, hemen döneceğini söyleyip bu iki adamı yalnız bırakmıştı.

Valhalla'nın IşığıWhere stories live. Discover now