❦ just know that i love you ❦

323 45 27
                                    

Şlak.

Ses açık havada yankılanırken, Hoseok yanağını tuttu. Tokadın verdiği şokla birkaç saniye Yoongi'den kaçındı.

Hırçın bir rüzgar başlamıştı, düğünün düzenlendiği otelin bayrakları çalkalanan su gibi dalgalanıyordu, bahçeye kurulmuş düğün alanındaki masaların örtüleri üzerlerindeki ağırlıklardan kurtulmak istercesine kaptırmışlardı rüzgara, neredeyse uçmak üzerelerdi. Hoseok'un üzerindeki ince gömlekten geçen rüzgar tenine ulaşırken her yerini ürpertiyordu.

Sırtı metal korkuluklara yaslanana kadar geriledi, birkaç saniye boyunca yere baktı sadece, Yoongi'nin soluklarını dinledi.

Nihayet gözlerini kaldırdığında ona baktı.

Gözleri doluydu, beyaz saçları, damatlığı rüzgarda uçuşuyordu, öylesine narin ve zayıf duruyordu ki Hoseok'un karşısında, gözlerindeki onca öfkeye rağmen rüzgar onu da alıp götürecekti sanki. O kızgınlık ve isyanın, nefretin altında, incinmiş küçük bir çocuk yatıyordu o gözlerde.

"Seni şerefsiz!," diye haykırdı titreyen sesiyle; "Seni piç! Benim kalbimi kırdın, aylarca her şeyim senden ibaretti, aklımdan çıkmadın! Nihayet seni atlattığımdaysa, siktiğimin düğününe gelip, her şeyi alt üst ediyorsun, gelip bana bana aşık olduğunu söylüyorsun!"

Rüzgar kendisini sırtından vururken, Yoongi'ye yanıt vermedi Hoseok, sadece yutkundu ve ona baktı. Yoongi devam ederken evlerinde birbirlerine bağırıp çağırdıkları onca geceyi düşündü..

"Her şeyi mahvettin! Alt üst ettin! Ben bir oyuncak değilim, istediğin zaman gelip canın sıkıldığında gidemezsin! Sen gittiğin zamanda duran bir oyun değilim! Duygularım var, bir hayatım var ve sen onu kendine oyuncak edemezsin!"

"Seni kendime oyuncak etmiyorum!," diye aniden çıkıştı Hoseok, Yoongi'nin peşin hükmü incitmişti onu; "Seni korumaya çalıştım! Seni daha fazla üzmek istemedim!"

"Ah! Şimdi de kahraman oldun öyle mi?!"

Hoseok bir anlığına kalakaldı, Yoongi'nin sesindeki tiksinti, küçümseme.. yediği tokattan daha ağırdı sanki.

"Sen kahraman falan değilsin Hoseok!," diye haykırdı Yoongi, bu sefer gözyaşlarıyla; "Sen sadece bu hikayenin kahramanı olmak istedin, ama ne biliyor musun?!"

Yoongi yutkundu, öfkeyle baktı Hoseok'a yeniden, lafını tamamlamadan önce yaşlarını sildi,

"Sadece her şeyi mahvettin!"

"Ben gerekeni yapmasaydım birbirimizi yemeye devam edecektik!"

"Kendi kendimizi yememizden iyidir!," dedi Yoongi; "Ben sana yıllarımı verdim! Sen hepsini bir seferde silip attın ve şimdi de gelmiş, ben nihayet her şeyi düzene sokmuşken ikinci bir şans istiyorsun! Bu kadar mı yüzsüzsün?!"

"Ben sana yıllarımı vermedim mi sanki?!," diye karşılık verdi Hoseok nihayet; "Benim yanımda olmak yerine yaptığım her hareketten saçma sapan teoriler üretiyordun! Sana ihtiyacım vardı! Ama ben sana öylesine muhtaçken senin tek derdin eve geç gelmem, seninle az zaman geçirmemdi!"

Yoongi'nin göğsüne vurup ittiğini hissetti onu, fakat eninde sonunda adam hafifçe sendeleyip göğsüne yaslanıvermişti.

Gömleğinin yaşlarla ıslandığını hissederken yutkundu sadece.

"Senden nefret ediyorum," diye fısıldadı Yoongi güçsüzce; "Neden buradasın ki sen?"

Hoseok iç geçirirken Yoongi'ye baktı, adamın beyaz saçlarını yüzünden çekti.

"Çünkü seni seviyorum."

Birkaç saniye öylece durdular, birbirlerine baktılar, farketmeden birbirlerinin kollarının arasına girmişlerdi.

Rüzgar ikisinin de gömleklerini ve saçlarını uçuştururken Hoseok, Yoongi'nin ne kadar zamandır kendisine böyle yakın olmadığını düşünüyordu.

Yoongi'nin narin bedeni kollarının arasındayken, her zerresine sırılsıklam aşık olduğu adamın yüzünü inceledi.

Onu atlatmaya çalışmıştı, hem de çok sefer. Ama kalbi sadece onu istiyordu, öylesine tutkundu ki bu adama, ondan uzak olduğu her saniye, onsuz uyuduğu her gece acı çekmişti.

Her şeyiyle seviyordu onu.

Yoongi'nin ellerinin üzerinden çekildiğini hissetti, kendisi de hafifçe geriledi.

Adamın narin ellerinin yakasına gitmesini izledi, damatlığının gömleğinin iki düğmesini açtı ve boynundaki Hoseok'a göstermek için zinciri dışarıya çıkardı. Gümüş zincirin ucundaki ufak taşı aldı ellerine, bir kuvars.

Hoseok şaşkınca kolyeye bakarken yutkundu, bunu hatırlıyordu, tabii ki hatırlıyordu.

İlk randevularında vermişti bunu Yoongi'ye, ona aldığı ilk hediyeydi. Ve Yoongi'nin onu bugün bile, düğün gününde bile takıyor olmasının ifade ettiği aitliği anlıyordu.

Yoongi'nin de ondan vazgeçemediğinin somut bir kanıtıydı.

Kendisinin bir şey demesini bekleyen adama bakarak yutkundu, ama bir şey demedi.

Sadece onu öptü.

Öpücükleri özlem doluydu; hasret, tutku, aşk..

Birbirlerini kollarının arasına alırlerken Hoseok, Yoongi'nin sırtını korkuluklara yasladı. Birbirlerine daha da yakın olmak için uğraşıyorlardı sanki, dudakları birbirlerinin üzerinde hareket ediyordu ama onların kontrolünde değildi, onlara kalırsa hiçbir şey kontrollerinde değildi.

Yoongi parmak uçlarındayken Hoseok'un gömleğine asıldı, kumaşı avuçlarında sıkıyordu, dudaklarındaki hafif parlatıcı Hoseok tarafından ortadan kaldırılmıştı bile, ama muhtemelen dudakları önceki halindem daha kırmızıydı artık; yine Hoseok sayesinde.

Nefes nefese kaldıkları bir an soluklanmak için ayrıldılar, dudakları hala dokunurken alınları birbirine yaslandı.

"Seni seviyorum..," diye fısıldadı Yoongi, neredeyse duyulmayacak şekilde; "Seni çok seviyorum."

biz şok :000

owjskwjodjsoks kaos koptu arkadaslar

ama unutmayin ki ilhoon hala iceride ve bu balkonun kapisi camdan

siz dusunun gerisini

hadi see u, nora kacaarr~~



turning tables ❦ yoonseokWhere stories live. Discover now