Yirmi beş

763 50 61
                                    


Selam canlar yukaridaki şarkıyı açıyoruz ve bu bölümü şarkılarla okuyoruz.

Not: Bu bölüm bazılarınıza saçma gelebilir.


"Üşüyor musun?" Mert'in ilgi dolu sesiyle başımı salladım.

"Hayır."

"Yalan söyleme."diyip ceketini üstüme örttü. Klişe!

"Sen kimin sevgilisiyle dans ediyorsun lan!?"

Salondan gelen çığlık ile bir erkek kavgasının başladığını anlamıştık. Bahçeden ayrılıp kavganın olduğu yere gittik. Gördüğümüz manzara tam da tahmin ettiğimiz gibiydi. İki kız erkek kavgası yapıyordu. Biri bizim sınıftan Dilan'dı diğeri ise Kumsal. Tolga ne bok yaptıysa artık.

"Kumsal dur!" Mert'in sesiyle Kumsal kızı yumruklamayı bırakıp bize dönmüştü.

"Mert bizi rahat bırak. Bırak da gebertiyim bu kızı. Lavaboya gitmiştim birde ne görüyim? Bu pis yılan benim sevgilime yavşıyor!" Kumsal bunları dedikten sonra tekrardan tokat atmaya başladı.

Ben ise kahkahalar atıyordum. Ceketi çıkarıp Mert'e verdim. Saçlarımı at kuyruğu yaptım ve Dilan'ın üstüne atladım.

"Şimdi siktim ebeni pis yılan!" Kumsal Dilan'ın döverken bende Dilan'ın kankalarını dövüyordum. Mert ise bizi ayırmaya çalışıyordu.

Ve sonra ayrıldık fakat bizi ayıran şey ne Mert ne Tolga ne de bir başkasıydı. Bizi ayıran şey polis sirenleriydi.

Mert beni ordan çekip ceketi tekrardan üstüme örttü kollarımı sıkıca tuttu. Nedeni ise benim biraz daha kavga istememdi.

"Sen çağırdın dimi tirrek Şevval!?" Sesim fazla yüksek çıkmıştı fakat umrumda değildi. Şevval Dilan'ın kankalarından biriydi. Fazla korkak biriydi. Şu kadarcık kavgada polis çağırmıştı. Aslında bizim kavga da erkek kavgası değil bas baya meydan dayağıydı. Polis çağırılması normaldi. O sırada yılan pardon Dilan konuştu.

"Kumsal bana bak kavga ediceksen kendin et. Şu sürtük kankanı bulaştırma."

Aklımda tek bir cümle vardı;

Şimdi boku yedin.

Mert bile ne kadar sinirlendiğimi anlamış ve beni tutmayı bırakmıştı.

"Sen kime sürtük diyorsun?!" Dilan yerde ben ise onun üstündeydim. Bu sefer polis beyler polis olduğunu (!) hatırlamış ve araya girmişti.

O an ceketin cebinden bir kutu düştü. Keşke o kutu seker kutusu yada başka bir şeyin kutusu olsaydı fakat o kutunun içinde uyuşturucudan başka birşey yoktu.

Aklımda milyonlarca senaryo vardı. O kullanıyor olamazdı. Yapamazdı. Peki ya yaparsa?

Polislerden biri uyuşturucuyu görmüştü. Beynim bu kadar olayı kaldıramıyordu. Bu yüzden her şeyi yarım yamalak hatırlıyorum. Mert ve benim karakola götürülüşüm ve karşımdaki kaltağın bana sorular sorması.

"Umarım tanıdığınız iyi bir avukat vardır hanımefendi."

"Evet var."

Telefonumu verip aramamı söylediler.

"Alo Hakan Abi."

"Gülpembe sen misin? Bir şey mi oldu?"

"Evet oldu."

Mert'in anlatımıyla.

"Hakan?" Ben polislerin gelmesini beklerken Hakan gelmişti. Onunla az da olsa tanışmıştık.

"Sana tek bir soru sorucam onu kullandın mı?"

"Hayır."

"Peki o senin cebine nasıl girdi?"

"Bilmiyorum."

Aslında aklımda bir fikir vardı.

"Bekle aslında biliyorum."

"Anlat."

"O şey benim değil. Ceket te benim değil."

"Ceket nasıl senin değil?"

"Ceketi bu sabah daha yeni aldım. Acelem vardı ceplerine bile bakmadım. Keşke baksaydım."

"Kamera görüntülerine bakabiliriz."

Baktık ve gördüğümüz şey şu oldu. Bir adam vardı. Garip birine benziyordu. Ceketin cebine birşey koyuyordu ve bizde Gülpembe ile o ceketi alıyorduk. Suçsuzdum.

Şu an düştüğümüz durum komedi filmi gibiydi. Millet sevgilisiyle baloya gidince dans eder ben ise baloda sevgilimle karakola giderim.

Bir dakika ben sevgilim mi demiştim?

Ayayayayayayayaayyay. Tekrardan selam canlar vote atıyoruz ve yb gelmesini beklerken Linç ve Ötesi kitabına bakıyoruz. Görüşürüz.

Yanlış Numara/TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin