Chanyeol beni asla terk etmezdi. Geçen gün Jongin'in yüzüne bir anlık sinirle söylediğim şeyi tamamen hissediyordum. Chanyeol'la daha önce büyük tartışmalar yaşamıştık. Bu kadar büyüğüne ikimiz de ilk defa şahit olsak da günün sonunda o kapı çokça çarpılmıştı. Bazen uzaklaşan ben olmuştum. Bazense Chanyeol. Ama sonunda kendimizi yeniden, sinirle çarpıp çıktığımız o kapıda bulmamız çok da uzun sürmüyordu. Bu seferki biraz uzun olmuştu ama yorgun bir günün ardından Chanyeol'u salonumda beni beklerken bulmak yine bana aynı şeyi düşündürmeyi başarıyordu.
''Channie.''
Gömleğimin üçüncü düğmesini çözmeye çalışan ellerim yaptıkları işe bir son verirken adımlarımı hızlandırdım. Onu özlemiştim. Hem de fazlasıyla. Bana attığı baygın bakışlara, hiçbir şey olmamış gibi hafifçe kıvrılmış dudaklarına ve yeni boyanmış gibi görünen sarı saçlarına baktım. Tanrım. Onu gerçekten de delicesine özlemiştim.
Tam karşısında durdum. Kanepede geriye yaslanmıştı. Ben olabildiğince yorgun görünüyordum ama onun bu sakinliği tamamen tembelliğindendi. Bu beni de gülümsetti. O ana kadar bütün hareketlerimi izleyen gözleri gülümsediğimi görünce yavaşça kısıldı. Ellerinden birini usulca bana doğru kaldırdı. Aramızdaki o bir adımlık mesafeyi de kapayıp elini sıkıca kavradım. Sessiz davetine uyup bacaklarının üstüne yerleşirken elleri belimi buldu.
''Uslandığını umuyorum.''
Gözlerimi devirdim. Bir haftayı çoktan aşan bir zaman öncesinde kapımı çarpıp giderken delirmiş gibi görünüyordu. Yanımda birkaç saniye fazladan kalsa yüzümü bile yumruklayabileceğini düşünüyordum. Şimdi karşımda duran Chanyeol ise bana en tanıdık halindeydi. Bir kedi kadar uysal ve sakin.
''Bu seferki uzun sürdü.''
Ellerimden birini kaldırıp saçlarına daldırdım. Parmaklarım sıkça boyadığı için yıpranmaya ve sertleşmeye başlamış tutamları arasında sakin bir tempoda gezindi. Gülümsemesi büyüdü.
''Hak ettin.''
Dudaklarımı büktüm. Kıkırdadı. Yaslandığı yerden biraz doğruldu. Elleri belimi terk edip az önce biraz olsun rahatlamak için çekiştirip durduğum gömleğime kaydı.
''Başını belaya sokacak şeyler yapmandan nefret ediyorum.''
Düğmelerimden birini çözerken gözleri benimkileri buldu. Sessiz kaldım. Biliyordum. Aynı şeyi ona karşı ben de hissediyordum çünkü.
''Canını yakacak şeyler yapmandan...'' Bir düğmeyi daha açarken duraksadı. ''En çok da canını yakacak şeyler yapmandan nefret ediyorum.''
''Üzgünüm.''
Chanyeol gömleğimin düğmelerinden yavaşça kurtulurken söyledim. Onu endişelendirmiştim. Bu kadar sinirlenmesinin nedeni buydu. Beni durduramayacağını bildiği bir işe bulaşmıştım ve bu da onu delirtmişti. Onu anlıyordum. Hatta hak da veriyordum ama benim de kendi sebeplerim vardı.
''Gerçekten hissetmediğin şeyleri söylemene gerek yok.''
Derin bir nefes alıp ellerimi yüzünün iki yanına koydum. Dikkatinin tamamen bende olduğuna emin olduğum an devam ettim.
''Gerçekten üzgünüm ama yapamam. Biliyorsun.''
Başını iki yana salladı. Elleri yükselip gömleğimin iki yanını kavrarken bakışlarını bende tutmaya devam etti. Gömleğim bir an sonra omuzlarımdan kaymıştı. Tenime değen soğuk hava kısa bir süre için irkilmeme neden olsa da kıpırdamadım. Ellerim iki yanıma düştü. Chanyeol oturduğu yerden tamamen doğrulup sağ omuzumdaki sargıyı nazikçe çekti.