''Joy, sen yanındakilerle arka taraftan gir. Biz önden gireceğiz. Dikkatli olun.''
Arabadakilere kısa bir bakış attım. Hepsi kısa bir baş sallamasıyla beni onayladı. Yaklaşık sekiz kişilik bir ekiple geldiğimiz büyük arabadan hızlıca indik. Joy yanında iki kişiyle arka bahçedeki küçük kapıya doğru ilerlerken iki kişiyi beklemeleri için arabada bıraktım. Diğerleriyle birlikte dikkatlice ön kapıya ilerledik.
Kyungsoo adamın küçük bir dükkanda antikacılık yaptığını ama bunun yaptığı kaçakçılığı saklamak için göz boyama olduğunu söylemişti. Kısa zaman önce anlaştığı adamlarla aralarında bir problem çıkmış ve çıkan tartışma sonucu adamlardan birini öldürmüştü. Kyungsoo öldürdüğü herifin bulaşılmaması gereken biri olduğunu polis yakalamazsa büyük ihtimalle öldürüleceğini söylemişti. Son zamanlarda uğramadığı dükkanına bugün için gelmişti ve yanında şu an için kimsesi yoktu. Bizim için büyük bir şanstı.
Kaçırmadığımızı umduğum herifi almak için eski binalarla dolu sokakta kısa ahşap çitlerle çevrelenmiş bakımsız bahçeye girdim. Kısa bir hareketiyle yanımdakilerden birine kapının hemen yanında durması için işaret verdim. O istediğim yere geçerken silahımı hızlıca elime alıp içeri girdim. Açık kapı büyük bir gürültüyle arkasındaki duvara çarparken duraksamadan ilerledim. Eski eşyalarla dolu karmaşık ve düzensiz yerde ilerleyeceğim pek bir alan da yoktu. Ani bir baskındı. Habersizce öylece çıkıp gelmiştik. Ona kaçmak için süre falan vermediğimizden emindim.
''Buralarda bir yerdesin.''
Sessizce mırıldandım. Odanın bir köşesinde duran üzerinde bir bilgisayara ve birkaç defterin bulunduğu masaya baktım. Yanımda silahıyla etrafa bakan ve benim dikkatimi çeken şeyi görmek isteyen genç oğlan masaya yöneldi. Eline aldığı beyaz kupayı bana doğru uzattı.
''Sıcak.''
Gülümsedim. Dediğim gibi buralarda bir yerdeydi. Etrafa biraz daha dikkatli baktım. Hemen sağ tarafımda büyük bir dolabın yanında kalan kapıyı fark etmem bu incelemem sırasında gerçekleşti. Adımlarım oraya yönelirken sessizce ilerledim. Kapıyı açtığım an karşıma karanlık bodrum katına inen merdivenler çarptı.
''Fener.''
Elimi geriye uzatıp söyledim. Tanıdık cismi hissedince açıp hiç beklemeden aşağıya indim. Geldiğimizi gördüğü an istemsizce arka kapıyı denemiş ya da buraya inmiş olabilirdi. Joy kulağımdaki kulaklıklardan beni bilgilendirmediğine göre orada bir hareketlilik olmadığını varsayabilirdim.
''Kaçmayı düşünüyorsan boşuna. Kaçacak yerin kalmadı. İşimi zorlaştırma ve çık dışarı.''
Bir anda aydınlanan odayla başım geriye kaydı. Arkamdan beni takip eden genç oğlan ışığı açmıştı. Yeniden önüme dönmeden önce önümde yükselen patırtı ve arkamdaki oğlanın endişeyle yükselen sesi bedenimin bir anlık duraksamasına neden oldu. Aptalca bir hataydı. Yapmamam gereken bir şeydi çünkü ben bir polistim. Bu tür küçük duraksamalar ölümüme bile neden olabilirdi.
''Siktiğimin.''
Tıslayarak söylediğim şey önümde saçları darmadağın olmuş adamın irkilmesine neden oldu.
''Komiser Oh.''
Arkamdan koşarak ilerlen polisle harekete geçen bedenim bana uzanan kolu sıkıca kavramama neden oldu. Sol elimde gittikçe artan acıyı görmezden gelip hareketsiz bıraktığım adamın karın boşluğuna dizimle sert bir darbe indirdim. İkiye katlanan vücudu, ardından sonunda onu tutmayı başaran genç polisle kolundaki tutuşu gevşettim.
''Bir hata yapıyorsunuz. Ben... ben suçsuzum.''
Gözlerimi devirip arkamı döndüm. Merdivenleri yavaşça tırmanırken elimde akmaya devam eden kana baktım. Dikkatsizliğimin sonucu şimdilik kesilmiş bir eldi. Bu kadarla kurtulduğum için şanslı sayılırdım. Elimi zamanında kaldırmamış olsaydım bıçak darbesini alacak organım kalbim olabilirdi.