CHANYEOL
''Gergin olmana gerek yok. Sehun'la iyi anlaşacaksınız.''
Uzanıp sıkıca tutunduğum eline kısa bir bakış attı. Kaşları anında havalanırken yüzüne alaycı bir gülüş yerleşti. İyi görünüyordu. Tam şu an karşımda benimle bakışlarımla dalga geçse de itiraf etmekte zorlanmayacağım kadar iyi görünüyordu. İyice uzamış saçlarını arkasından gevşekçe toplamıştı. Birkaç yumuşak tutam yanaklarını okşarken onları elimle kulağının gerisine tarama içgüdümü engelledim.
Siyah, düz bir tişört ve yine siyah bir pantolon giymişti. Onu Sehun ve erkek arkadaşıyla tanıştıracağım bu akşamüstü için siyahlara bürünmeyi tercih etmişti. Bu kadar az çabayla göz alıcı görünüyordu. Wu Kris bütün bu rahatlığıyla geriye yaslanmış sessizce canıma okuyordu.
''Sakin ol Yeol. Birazdan bayılacakmış gibi görünüyorsun. Üstelik o senin arkadaşın. Cidden. Ailenle tanışıyormuş gibiyim.''
''Sayılır.''
Ağzımın içinde gevelediğim şeyi tam olarak duyamamış olmalı ki bana doğru biraz eğildi. Derin bir nefes aldım. Bakışlarım kolumdaki saate düşerken dudaklarım aralandı.
''Sana söyledim. Benim için önemli biri. Ailem sayılır.''
Geç kalmışlardı. Benimle randevusu olduğu her an gecikirdi zaten. Bunun değişmemiş olması yüzümde küçük bir gülümseme oluşmasına neden oldu.
''Sorun çıkmayacak Yeol. Biraz rahatlamayı dene.''
Omuz silktim.
''Ben rahatım.''
Yeniden arkasına yaslanırken güldü. Ama sessiz kaldı. Nerede kaldıklarını sormak için arayıp aramamak için karar vermeye çalıştığım kısa bir sürenin hemen ardından masaya düşen gölgeyle başım havalandı. Sehun yüzündeki gücük bir gülümsemeyle bana kısa bir bakış atıp Kris'e döndü. Masada Kris'in tam karşısına yerleşirken bakışları yanımdaki oğlanın üzerinde gezinmeye devam etti. Masada bozmamak için büyük bir çaba harcadığını sadece benim anladığımdan bir şekilde emin olduğum doğal görünen gülümsemesi erkek arkadaşımda dolanan bakışlarını eşliğinde yavaşça azaldı.
''Geç kaldınız.''
Onun aksine açıkça somurtan Jongin konuşmamla bana sert bir bakış atıp erkek arkadaşının yanına, tam karşıma, hızla yerleşti. Ortamı biraz olsun normalleştirmek için konuştuğuma pişman olurken derin bir nefes aldım.
''Merkezden çıkmak vakit aldı. Üzgünüm.''
Sehun bana bahane sunarken yüzüne yerleşen her zamanki gülümsemesinin eşliğinde söyledi. Dikkatli bakışlarının Kris'ten biraz olsun koptuğunu görmemle rahatladım. Bu engelleyemediği bir alışkanlığıydı. Biliyordum çünkü çok defa şahit olmuştum. Her şeyin yolunda olduğundan, karşısındakine güvenebildiğine emin olmak için dikkatli bakışlarla girdiği her yeri ve her insanı böyle süzerdi. Onu Kris'e karşı normal olması konusunda uyarmış olsam da polis kimliğinden kurtulamıyor olmasına bir şey diyemiyordum.
''Sana aceleci davranmamamızı söylemiştim. Her zaman böyledir.''
Kris'e dönüp söyledim. Sehun karşımda homurdandı.
''Benim suçum değildi. Yeni başkomiserimiz tam bir baş belası.''
''Az önce ondan hoşlandığını söylüyordun.''
O ana kadar sessizliğini koruyan Jongin duyduğu bir şeyler onu rahatsız etmiş gibi anında söyledi. Kaşlarımın havalanmasına engel olamazken bakışlarım Kris'e döndü. Yüzüne yerleşmeye başlayan yaramaz bir gülümsemeyle karşısındaki çifte bakıyordu. Bu benim de gülümsememe neden olurken o ana kadar açmadığım menüyü masanın bir köşesinden alıp önüme koydum. Sanırım Kris arkadaşımdan hoşlanmıştı.