ikinci bölüm | korkmam oyunlarından

367 24 12
                                    

"Ne sıklıkla geliyorsun ki buraya?" Ağzımdaki limonlu lolipopu sol yanağımdan sağ yanağıma geçirip sormuştum. "Bunun ne önemi var ki?" Umursamaz ve sakin bir ses tonuyla sorumu cevaplamıştı. Düşündüğümden daha ilginç bir kişilikti ve inkar edemezdim, keşfedilmeyi bekleyen bir karakterdi.

"Sikik bir kasabaya tatil yapmak için gelen birini ilk kez görüyorum." Evet, bu doğruydu. Burada sadece bu kasabada doğmuş, bu kasabada iş yapmış ya da benim gibi bu kasabada imkansız hayaller kurarak hiçbir çaba ve emek kırıntısı olmadan göt büyüten birileri yaşıyordu ve dışarıdan birileri kolay kolay girip çıkmazdı. Belki de girip çıkıyorlardı fakat evdeyken pencereden kafamı bile çıkarmadığım için farkına varamamıştım bunca zaman. Bu uzun boylu oğlan çocuğu kasabaya henüz bir hafta önce geldiğini iddia etmişti. Nasıl olmuştu da, kasabaya yabancı birilerinin geldiği dedikodusu yayılmamıştı, merak ediyordum. Fena çocuk da değildi hani. Kasabanın alımlı (!) kızlarının ağızlarında isminin yalama olmuş olmasını beklerdim. En azından dedikodular sayesinde haberim olur, kafamı pencereden dışarı çıkarmak zorunda kalmazdım.

"Aslında her mayıs buralarda oluyorum ben. Seninle hiç karşılaşmamış olmamız çok garip değil mi?" Kaşlarım hayretle havaya kalkmıştı.

"Karşılaşmış da olabiliriz." Yandan kısa süreli bir bakış atmıştım.

"Hafızam iyidir. Senin gibi bir yüzü unutabilmem mümkün değil." Hassiktir ya. Daha yarım saat öncesine kadar o malum olay yerinde zavallı adamın, kesici delici ne varsa içinden geçip çöp poşeti gibi ağzına sıçan benmişçesine donuma kadar titrerken şimdi tanımadığım birinin kırmızı kamyonetinde tek kolum penceresinden sarkmış bir şekilde lolipop yalıyordum. Hem senin gibi bir yüz de ne demekti?

"Ayrıca kolunu içeri sok lütfen, tehlikeli olabilir." İkazıyla kolumu bir tık daha fazla dışarıda sallamaya başlamıştım. On sekizime iki hafta kalmıştı. Kimse bana 'yapma' diyemezdi artık. Artık tüm ülke beni adamdan sayacaktı bir kere. Legal olacaktım, legal.

"Aman ya, bir kopmadık kolumuz kaldı zaten." Kurduğum isyan dolu cümleyle alaycı bir şekilde gülmüştü.

Yarım saat önceki durumdan bu noktaya ne ara ve nasıl geldiğimi net bir şekilde hatırlayabiliyordum neyse ki. Uzun boylu oğlan çocuğu, 'jandarmalar gelirse seni ham yapar bak yoksa' diye adlandırdığım etkili bir korkutma yöntemiyle ve iri elleriyle hiç acımadan o narin ve sıska kolumdan tutarak beni oradan hızla uzaklaştırmıştı. Korkudan şekerimin düştüğüne inandığı için -yüzüm olması gerekenden iki kat beyaz görünüyormuş- beni kamyonetiyle kokmuş bir dükkana sokup bana limonlusundan bir lolipop almış, yalamak isteyip istemediğime aldırmadan zor kullanarak lolipopu ağzıma tıkmıştı. Bu kasabaya bu kadar anlayışlı ve ilgili uzun çocukların yılda bir uğruyor oluşu beni şoke etmişti. Şu velinimetin bana aldığı şekerden mi, yoksa üstü açık kamyonet sayesinde ılık ılık suratıma çarpan meltemden mi nedir, artık daha iyi hissediyordum. En azından titreyen ellerimi yarım saatin sonunda sakinleştirebilmiştim. Kalp atışlarım da uzun sürenin ardından sonunda normale dönmüştü ve çocuk, yüzümün artık daha renkli göründüğünü iddia ediyordu. Dikiz aynasından kendime kısa bir bakış atıp uzun boylu oğlan çocuğunun tezini artı birlemiştim, ama saçım başım iğrenç haldeydi. Tek tük çıkmaya başlamış sakallarım gözüme çarpmıştı. Aynaya en son ne zaman bakmıştım, onu bile hatırlamıyor oluşum her halimden belliydi.

Aynayla kısa süreli bakışmamın ardından aklıma daha yeni düşen hafifinden bir endişeyle ve titrek bir sesle konuştum, "Ağabeyim dükkanı salladığımı düşünüp ağzıma tükürecek." Dediğimle kısa bir süre dönüp bana baktığını, sonra gözlerini tekrar dikkatle yola çevirdiğini görebiliyordum.

muerto | cembarWhere stories live. Discover now