final bölümü | yalanların arkasından gitme, meczup.

515 32 84
                                    

"Doğum günün için ne planlıyorsun?" Elimdeki boş kavanozu raflardan birine zar zor ittirdiğimde sorusuyla afalladım. Günler öncesinden bunun planını ayaküstü de olsa konuştuğumuzu hatırlar gibiydim, ama Barış için planlar, benim kafamda kurduklarımdan biraz farklı gelişmişti sanırım.

"Senin evinde senin bana aldığın yepyeni mumları üflemeyi düşünüyordum," Kısa bir süre düz bir surat ifadesiyle sakince söylediğimde bir anda utanmaz tavrımdan dolayı pişmanlık duyup işi şakaya vurdum. Onun karşısında kendimi utandırmak ya da küçük düşmek, istediğim en son şey bile olamazdı.

"Satış mı koydun doğum günü çocuğuna?"

Ağır adımlarla yakınıma gelip saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdı. Bunu sıkça yapıyordu ve şu uzun boylu oğlan çocuğuna iki dakika ağız tadıyla bir trip atamıyorduk arkadaş. "Satış sayılmaz. Akşama doğru annemi yaşadığım şehrin havalimanından almam gerekiyor. Geçtiğimiz günlerde arabası arızalandığı için yine ben bırakmıştım havalimanına," Aramıza giren mesafelerin tek sorumlusu o kadındı. Bir gün tanışır mıydım, hiç sanmıyordum, ama ona fena kurulmuştum.

"Ve biliyorsun, uzun sürecektir." Barış'ın geldiği şehir, kasabaya hiç de yakın sayılmazdı. Bu gerçek beni iki kat daha üzüyordu çünkü bu demek oluyordu ki Barış'la belki de yılda sadece bir kez, mayısları görüşebilecektik.

Kavanozları yerleştirmeyi bitirip tezgahın üstündeki bezi elime geçirdiğimde Barış bana fırsat vermeden bezi elimden kaptı. Bu Barış'ın sözlüğünde 'seni doğum gününde yalnız bırakıyorum, bu sebepten ötürü moralin sik gibi ve azıcık mutlu olman için bugün dükkanınızın boklu tezgahını senin için ben temizleyeceğim' demekti.

"Sorun değil, ilk defa yalnız geçirmeyeceğim." Elindeki bezi çekiştirip almaya çalışsam da başarılı olamamıştım. Kaşlarını çatarak suratıma baktığında elimi bezden çektim. Onun bu tavrını sevmiyordum. Beni belki biraz ürkütüyor olabilirdi. Ne de olsa iki metrelik dev bir adamdı. Tek tokatıyla benim tek bir uzvumu bile bulamazdı buralarda hiç kimse.

"Surat asmayı kes. Hediyeni erken vereceğim." Tezgahı birkaç harekette çevikçe temizlediğinde bu işte tahmin ettiğimden daha iyi olabileceğini anladım. Belki de Barış'a yüklü bir maaş teklif edip onu bu kasabada, nadide dükkanımızın nadide çalışanı olarak sonsuza kadar tutabilirdim. Daha sık vakit geçirirdik ve her daim gözümün önünde olurdu. Boş vakitlerimizde de eski günleri yad etmek adına limonlu lolipoplarımızla birkaç salya paylaşımında bulunurduk.

"Hediye istediğimi hatırlamıyorum." Barış'ın hayatıma bir anda girmesi ve sadece iki hafta gibi bir sürede neredeyse tüm günümü doldurması bana çok şey katmış olsa da beni olduğumdan daha hassas birine dönüştürmüştü ve bu durumu, daha hangi kıyafetlerle dolaştığımdan bihaber olan ailem bile fark eder olmuştu. İki gün önce televizyonu okumayan kumandaya sinirlenip dakikalarca ağlamıştım ve maalesef bunlar yaşanırken evde yalnız değildim. Aslına bakarsanız bizim evde yalnız kalmak pek de mümkün değildi. Neyse ki benim ağlama sebebim her zamanki gibi canım aile bireylerimin sikinde bile değildi de olay daha hiç açılmadan kapanıvermişti. Zira bu durumu anneme nasıl açıklardım, hiçbir fikrim yoktu.

"Yapma, Cemal." Sağ elini uzatıp tek elimi avucunun içerisine aldığında gözüm istemsizce ve hızla dükkan çevresine gitti. Birkaç gündür Barış, dükkana ben teklif dahi etmeden ara sıra uğrar olmuştu ve biz, anlarsınız ya, ara sıra istemsizce yakınlaşıyorduk. Göt kadar kasabaydı. Tanıdık tek bir kişi bile göz ucuyla vaziyeti görse yüz elli tane dedikodu yayılırdı etrafa. En azından dükkanda tektim ve Barış'la azıcık daha fazla vakit geçirebiliyor olmam, birkaç gün önce büyük ağabeyimin top sevdasına bileğini burkmasına şükredip sevinebilecek duruma getirmişti beni. Gitgide korkunç bir insana dönüşüyordum ve merhamet duygum, elim avucunun içinde olan uzun boylu oğlan çocuğunun uğruna ben bile fark etmeden eriyip gidiyordu.

muerto | cembarDonde viven las historias. Descúbrelo ahora