üçüncü bölüm | deliye dönmüş ondan

316 27 18
                                    

"Sen kafayı mı yedin orospunun evladı?!" En fazla kafama masanın üzerindeki vazoyu yerim, diye tahmin ediyorken üzerime fırlatılan ağır masayla kafamı kollarımla siper ederek korumaktan başka hiçbir şey yapamamıştım.

"İstediğin bu değil miydi? Deli gibi yapmak isteyip de yapamadığın şeyi yaptım ben. Gurur duyman gerekirdi!" Az önce koca masayı az kalsın kafasına yiyecek kişi ben değilmişçesine avazım çıktığı kadar bağırıyordum. Evin tüm pencerelerinin sesimle titreştiğine yemin edebilirdim. Boğazım artık tarifsiz bir biçimde acımaya başlamıştı. Yediremediğim sayısız şey vardı. Son şansımı heba etmiştim. Bir kenarda kimseler olmadan geberip gitmek bana daha az acı verecekti.

"Oğlunum ben senin, her gece seni uyutmayan o korkunç düşüncelerinden kurtardım seni." Alev alan gözleriyle üzerime yürüdüğünde hiç olmadığı kadar ürkek hissettim. Buna rağmen kısık bir ses tonuyla savunmamı yapıyordum.

"Kahraman olmam gerekirdi senin gözünde." Babamın gözündeki gururun sebebi olmak istemişken koca bir bok çukurunda debelenmekten başka hiçbir şey yapamıyordum.

İşin kötüsü, pişmanlık denen o duyguyu azıcık bile hissedemiyordum.

-

"Daha önce hiç salçalı makarnanın üzerine turşu koyup yemeyi denedin mi?" Ağzıma uzun boylu oğlan çocuğunun mutfakta binbir eziyetle pişirdiği spagettiden tıkarken sormuştum. Gerçekten hayatı boyunca bir kere bile mutfağa girmemişti dediğine göre ve bu inanılmazdı. Ağzım tıka basa dolu değilmiş gibi dikkatsizce konuştuğum için dişlerimin arasından havaya fırlayan birkaç spagetti parçacığına iğrenç bir şeymiş gibi bakmak yerine ufak bir tebessüm ettiğinde 'işte bu' dedim. 'İmkanım olsa yarın yokmuşçasına üremek istediğim adam bu.' Hem birkaç gün öncesine kadar çoktan birbirimizle salyalarımızı cömertçe paylaşmıştık ve uzun yılların ardından şu siktiri boktan kasabada benim kafadan birilerinin senede bir de olsa buralara uğruyor oluşunun artık farkındaydım. Halen daha onu buralarda bir kere bile görmemiş olduğuma inanamıyordum.

"Bence zeytinli çayla bu oyunun zirvesine imzamı çoktan attım, Cemal. Debelenme daha fazla." Haklıydı vallahi. O dediği şeyi sikseler içemezdim.

O çoktan tabağını bitirmiş, mutfaktan büyük bir bardakla salona gelmişti bile. Televizyon ünitesinin üzerindeki sürahiyi alıp bardağına su doldurdu. Ünitenin çekmecesinden birkaç ilaç kutusu çıkardığında kaşlarım istemsizce çatıldı. Sadece ağrı kesici falandır, diye umut etmiştim ve yüksek ihtimalle öyleydi çünkü yaklaşık altı saattir zavallı çocuğun dört duvar arasında dırdırımı dinlemek zorunda kalması pekala başını ağrıtmış olabilirdi. Annem de en çok bundan yakınırdı.

"Ne onlar? Baban çakmasın diye ilaç kutularına mı sakladın yoksa?" Neyi ima ettiğimin gayet de farkındaydı ki kaşlarını kaldırıp indirirken suratında da arsız bir sırıtış vardı. Haplardan bir tanesini dilinin üstünde özgüvenle tutup -ki dili azıcık bile titremiyordu-, elleri, açık kahve parkenin üzerinde, üzerime doğru yavaştan emeklerken hangi sikik gençlik dizisinde olduğumun hesabını yapmaya başlamıştım. Televizyonda yayınlanabilecek türde bir dizinin baş kahramanı olmadığıma emindim, gidişat bunu gösteriyordu çünkü. En havalısından bir avukat olmanın hayalini kurarken kendimi dijital dünyaya amansızca pazarlayacak olmak beni bir tık hayal kırıklığına uğratmıştı, inkar edemezdim. Yaşadığım coğrafya, kaderim değilmiş gibi yüksek umutlarım vardı kendimden beklediğim.

"Denemek ister misin?" Dalga geçerek ortaya attığım lafın gerçek çıkma ihtimali beni belki birazcık korkutmuş olabilirdi. Henüz on yedimde, gençliğim baharında uyuşturucuyu deneyimlemek istediğimden bile emin değilken, bunu salya arkadaşımla üçüncü bir kez bayağı benzer bir yöntemle deneyimleme ihtimalim beni üç dört kat daha fazla korkutuyordu. Bu saatten sonra yok yönelimmiş, yok eğilimmiş, alayının amına koyar atardım. Bıçak kemiğe dayanmışken derdim asla o tür bir şey olamazdı, ama bunun böyle başlamaması gerekiyordu.

muerto | cembarOnde histórias criam vida. Descubra agora