LXXXIII

1.3K 123 47
                                    

Harry günlerdir ağladığından dolayı kan çanağına dönmüş gözlerle odasının boş duvarlarına bakıyordu.

Buraya geldiğinden beri sadece düşünüyordu. Olası senaryoları kafasında kuruyordu.

Amerika demek farklı bir kıta demekti, Louis'nin ondan binlerce kilometre uzakta olması demekti, uzaklaşmaları demekti. Belki de uzaklaşınca ona karşı hisleri değişecekti. Bunu düşünmek istemiyordu ama kafasının içinde bir yerlerde bu sürekli tekrar ediyordu. Ya onu unutursa?

Altı ay birini unutmak ve başka birine kapılmak için gayet yeterli bir sebepti. O minik tatlı bebeğine altı aydan daha kısa bir zamanda bağlanmıştı. Ya orada biri Louis'ye aşık olursa? Başka birinin onu sevmesi, ona karşı bir şeyler hissetmesinin düşüncesi bile deli ederken bunun gerçekleşme ihtimali kalbini acıtıyordu.

Hep negatif düşünmüyordu tabii.

Belki de bu süre içinde Louis ile hiç uzaklaşmayacaklar, ayrılmayacaklardı. Uzak mesafe ilişkisini gayet de yapabilirlerdi. Zor olmamalıydı. Birbirlerini sevdiklerinden eminlerdi sonuçta. Değil mi?

Harry ne ara bu kadar bağlanmış ne ara bu kadar kopamaz olmuştu, bilmiyordu. Tek istediği Louis'di. Onun sesi, kokusu, gülüşü, gözleri, varlığı.. Hayatının merkezinde o ufak tatlı yaratık vardı. Ruh eşi veya gerçek aşk, bunun adı her neyse biliyordu ki onunki Louis'di. Onu kaybedemezdi.

Oturduğu yerden kalkıp uzun süreli hareketsizlikten dolayı güçsüz kalmış bacaklarını sürüyerek banyoya ilerledi. Yüzüne art arda su çarptıktan sonra aynaya bakmamaya özen göstererek banyodan çıktı.

Niall, mavilinin kavgadan sonra aradığı ilk kişi olmuştu. Louis, Harry'nin kendisini görmek istemeyeceğini tahmin edip sarışını peşine takmıştı. Niall en yakın arkadaşını yalnız bırakmak istemediğinden onlarda kalıyordu. Arada kontrol etmek için odasına giriyor, daha sonra Harry'nin duymadığını sanarak Louis'e rapor veriyordu.

Harry yine de orada olduğu için minnettardı. Üç gündür tek kelime konuşmasalar da varlığıyla yalnız olmadığını hissettiriyordu.

Gemma ve Niall salonda sessizce oturuyorlardı. Harry oraya adımlarken ikisinin de dikkati telefonlarından ona kaymıştı.

"Ben artık gitsem iyi olur, Gemma. Anneme iyi olduğumu söyle," dedi ve kapıya doğru döndü ama Niall onu durdurdu.

"Nereye gidiyorsun? Bekle ben de geliyorum. Bu halde yalnız bırakmam seni."

Hızla ceketini giyerken her zamanki halinden eser yoktu. Gereksiz esprilerini yapmıyor, oldukça ciddi görünüyordu.

Başıyla onu onaylerken beraber evden çıkıp Niall'ın arabasına bindikten sonra Harry'nin direktifiyle Princess Park'a doğru yol almışlardı.

İlk gerçek tartışmalarıydı ve son olmasını diliyordu Harry.

Eve dönüp her şeyi düzeltmeliydi.

Diğer yarısını kaybetmek istemiyordu.

𝖀𝖓𝖐𝖓𝖔w𝖓 𝕷𝖔𝖛𝖊𝖗 // 𝑳𝒂𝒓𝒓𝒚Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin