6

513 41 11
                                    

Köylüler, İşçiler ve İmalatçılar

Snelman, daha çocukluk ve okul yıllarında, toplumsal üre­tim ve insan ilişkilerinin, saray anlayışıyla, yani efendi/köle bakış açısıyla değerlendirilmesine karşı çıkmıştı.

Tüm tarih kitaplarında, krallardan, imparatorlardan, bun­ların vezirlerinden, aristokrat sınıfın mücadelelerinden, ba­ronlardan, generallerden ve birkaç da bilgin, yazar ve sanat­çıdan söz edilir. Bunların hayatları anlatılır, yaptıkları kanlı sa­vaşlar, saray entrikaları, iktidar mücadelelerinde dökülen kan­lar, diplomatik başarı sayılan hileler, suikastlar ve ihtilâller, en küçük ayrıntısına kadar tasvir edilir. Tarih okutan profesörler de yalnızca bunlardan bahsederler.

Geçmiş yüzyıllarda çeşitli coğrafyalarda yaşayan toplumla­rın, halk kesimlerinin, nasıl bir hayat yaşadıkları ya tesadüfen kısaca anlatılır veya bunlardan hiç söz edilmez. Milyonlarca köylü, işçi, çeşitli alanlardaki imalatçılar, esnaf ve az sayıdaki küçük burjuvalar, sanki yüzyıllardır tarihin dışında yaşamış­lardır.

Toplumların fikrî ve manevî yönden yükselmeleri konula­rıyla ilgilenenler ise pek azdır. Daha doğrusu milletlerin mad­dî ve manevî hayatlarının düzeltilmesi, iyileştirilmesi ve yük­seltilmesi için kimse uğraş vermemiştir.

Ot yetiştirmesini, hayvan beslemesini, tuğla, kâğıt ve ku­maş üretme tekniklerini geliştirmişler ama milyonlarca üret­ken halk kitlesinin ruhunu, maneviyatını, sağlığını, beslen­mesini, meskenini geliştirmeyi, iyileştirmeyi düşünmemişler­dir. Halkın yaşantısını kendi başına bırakmışlardır. Bütün bunları düşünmek hiç kimsenin görevi değilmiş gibi, sanki şöyle gizli bir karar alınmıştır:

"Diledikleri gibi yaşasınlar. İyi bir duruma gelirlerse mut­lu olurlar; kötü bir durumda olurlarsa da sabır ve tahammül göstersinler."

Her çağda ve her bölgede halk kitleleri sabır ve tahammül göstermeye mecbur bırakılmıştır. Zorluklara ve yokluklara katlanmak, halkın zorunlu bir görevi gibi kabul edilmiştir. Her vesileyle halka saldırır ve hor görürler. Her zaman ve her yerde hep aynı şeyleri söylemişlerdir.

"Halk sarhoştur, tembeldir, çalışmak istemez. Kabadır, açgözlüdür, kavgacıdır, öfkelidir, söz anlamaz..."

Ama hemen ardından da eklerler:

"Milletimiz ne kadar büyük olduğunu sabır ve tahammül­le göstermiştir. Aç kalır, soğuktan donar, pislik ve yokluk içinde yaşar; ama asla şikâyet etmez, bunlara katlanmasını bi­lir."

Bunlar, milletin sabırlı ve tahammüllü oluşundan coşkuy­la söz ederek, milletin bu mecburiyetini bir din konumuna yükseltirler. Zaten İsa'nın dinini de sabır ve tahammül dini­ne dönüştürmemişler midir?

Snelman, bu sabır ve tahammül ibadetinden nefret ediyor ve her iki tarafa da kızıyordu.

Öncelikle, bütün özgürlükleri, mutlulukları ve zenginlik­leri kendisi için isteyen ama halka ise en büyük sefalet ve mahrumiyetlere karşı tahammül etmeyi tavsiye eden burjuva­lara ve seçkinci devlete kızıyordu. Sonra da kendisine dayatı­lan bu mecburiyete tahammül ettiğinden dolayı halka kızı­yordu. Halkın düşünce uyuşukluğuna, maddî ve manevî se­falete, hukuksuzlara ve safehate alışmış olmasına kızıyordu.

Kızdığı zaman şöyle bağırıyordu:

_ Milyonlarca insan hayvanlar gibi yaşıyor, pis ve miskin bir hayat sürüyor!.. Bir tek düşünceleri var, o da mideyi dol­durmak!..

Sakinleşince, "Ama suçlu halk mıdır? Bu onlar için bir fe­laketten başka bir şey değil ki." diyordu.

Snelman, iki sınıf arasında şöyle bir karşılaştırma yapıyor­du:

Beyaz Zambaklar ÜlkesindeWhere stories live. Discover now