0.1

305 27 7
                                    

"O yaz, hiç unutamayacağım bir yazdı ama itiraf etmeliyim ki sandığın kadar dürüst biri değildim. Sana asla tutamayacağım bir söz verdim. Yalanların renkleri olduğuna inanmadığını biliyorum ama bu kez elinde kalemi tutan benim ve sana yalanların renkleri olduğunu söylüyorum. Benim yalanlarım birlikte geçirdiğimiz temmuz sabahlarında, sahilde yürürken ayaklarımıza vuran dalgaların köpükleri kadar beyazdı ve sen yalanlarım karşısında o dalgalara gülümsediğin kadar güzel gülümsedin."

Ilgın ince, soluk parmakları arasında güçlükle tuttuğu kalemi bıraktı ve arkasına yaslandı. Annesi telaşla ayağa kalktı, kızının arkasındaki yastıkları düzeltirken iyi olup olmadığını sordu.

İyilik halinden epey uzakta olsa da "İyiyim." diye mırıldandı Ilgın.

"Senin için yazmamı ister misin?"

Annesinin teklifi karşısında gülümsedi. Belki çok daha kolay olurdu ama mektubunu kendi eliyle yazmak istiyordu.

Duvarda asılı duran saate baktı. Günlerdir beklediği programın başlamasına yalnızca üç dakika kalmıştı. Annesinden kumandayı uzatmasını istedi ve kumandayı eline alır almaz heyecanla kanalı değiştirdi. İki dakika sonra en sevdiği yazar, yeni kitabıyla karşısındaydı.

Sunucunun yapay bir samimiyet barındıran, sıradan karşılamasının ardından genç yazar Anıl Başer kendisine gösterilen koltuğa oturdu. Ilgın'ın alışık olduğu halinden çok daha farklı görünüyordu. Alelade bir şort ve tişört yerine özenle ütülenmiş beyaz bir gömlek ve siyah bir pantolon giymişti. Gömleğinin kollarını dirseklerinin biraz altına gelecek şekilde kıvırmış ve aile yadigarı kol saatini takmıştı. Saçlarının rengi daha koyu bir kumraldı ve birkaç tutamı alnına dökülmüştü. Gözlerinin fırtınalı bir gündeki denizi andıran mavisini seçemiyor olmak Ilgın için üzücüydü. O gözlerin içine bakabildiği için sunucu kadını kıskanmamak elinde değildi.

"Öncelikle, kitabınızın yayınlanmasına bir ay gibi kısa bir süre kaldı. Nasıl hissediyorsunuz?"

Sunucunun sorusuyla Anıl'ın yüzünü bir gülümseme kaplarken onun gülümsemesiyle Ilgın da gülümsedi.

"Biraz heyecanlıyım diyebilirim."

Ilgın da en az Anıl kadar, belki Anıl'dan çok daha fazla heyecanlıydı.

"Anlıyorum. Daha önce yaptığınız bir açıklamada daha fazla yazmayacağınızı, farklı alanlara yöneleceğinizi söylemiştiniz. Fikrinizi değiştiren neydi?"

"Zor bir dönem geçirdim. Kafamda yaşayan onlarca dünyanın üzerine derin bir karanlık çöktü. Ben kelimeleri terk etmeyi düşünürken kelimeler beni terk etti. Bir yıl önce..."

Anıl bir kez daha gülümsedi. Bu kez çok daha içten ve sıcaktı.

"Bir yıl önce biriyle tanıştım. Etrafına ışık saçan ama sönüp gitmekten korkan biri. Onu ölümsüzleştirmek istedim ve yeni kitabımın sayfalarına işledim."

Sunucu, konuşmada romantik bir hava sezdi ve bunu dile getirmekten çekinmedi.

"Romantizm kokusu alıyorum."

Sunucunun cümlesiyle Ilgın'ın yanakları al al olurken başı utançla öne eğildi. O an annesinin odada olmamasını dilerdi. Anıl'ın cevabını merak ettiği kadar duyacaklarından korkuyordu.

"Koku duyunuz pek iyi değil anlaşılan."

Anıl'ın cevabıyla Ilgın'ın yüzünü buruk bir tebessüm sardı. Büyük beklentilere kapılan yanına karşı bir alay da barındırıyordu bu gülümseme. Anıl ile yalnızca arkadaşlardı, fazlasını beklemek aptallıktı. Ölmeye böylesine yakınken en sevdiği yazarı tekrar kalemine kavuşturmuş, onun kahramanı olmuştu. Nankörlüğün anlamı yoktu.

"Kitabınızın adı 777K, biraz değişik bir isim." dedi sunucu.

Anıl'ın gözünün önünde Ilgın'ın şaşkın yüzü canlandı, nitekim 777K'yı tuhaf bulan ilk kişi oydu.

"Kitabı okuduğunuzda anlayacaksınız, büyüyü bozmayalım." karşılığını verdi Anıl ve ekledi.

"Okuyacaksınız değil mi?"

Sunucu daha önce Anıl'ın kaleminden çıkmış tek bir satırı bile okumamıştı ama "Tabii ki." cevabını verdi gülerek. İnsanların bu kadar rahat ve güler yüzle yalan söylüyor oluşu ürperticiydi.

Ilgın'ın gözü yazmaya ara verdiği mektuba kaydı. Düşük bir ihtimal de olsa yaşayacağına ve Anıl'a verdiği sözü tutabileceğine olan inancıyla doktorunun sunduğu son tedavi seçeneğini kabul etmişti. Yine de her ihtimale karşı mektubunu bir an önce bitirmesi gerektiğini düşündü. Ölümün kapısını ne zaman çalacağı belli olmazdı. Bir umut belki hiç çalmazdı.

"Kitabın konusundan bahseder misiniz?" diye sordu sunucu.

Anıl kafasındakileri toparlamak için bir müddet sessiz kaldı.

"Kalemine küsmüş bir yazar ile karşılaşan genç bir kızın birlikte geçirdiği kısa zaman dilimini ve bu süreçte birbirlerine kattıklarını anlatıyor."

"Sanıyorum ki bu yazar sizsiniz?"

"Öyle. 777K benim için bir itiraf kitabı. Zamanında dile getiremediğim şeyler sayfalarında saklı. Okuyucu yaşanmışlığı benim gözlerimden görecek, benim kelimelerimden okuyacak. Kitapta yalnızca bir yerde yalan söyledim, geri kalan tüm satırlar doğru. Bu yalanı bulmak okuyucuya kalmış."

Ilgın bahsi geçen yalanın ne olduğunu, birlikte geçirdikleri iki haftanın Anıl'ın gözünden nasıl göründüğünü merak ediyordu. Kitabı okumak istese de Anıl bir kopya göndermemekte diretmiş, her okuyucu gibi gününü beklemesini söylemişti. Oysa vakit yoktu ama Ilgın bunu Anıl'a söyleyemiyordu.

"Epey meraklandığımı söylemeliyim. Hayranlarınız bu şanslı kızın kim olduğunu da merak edecektir."

Genç, yakışıklı ve başarılı bir yazar olan Anıl'ın hayran kitlesinin büyük bir kısmını da genç kızlar oluşturuyordu. Yazdıklarıyla ilgilenmekten çok dış görünüşüyle ilgilenenlerin sayısı bir hayli fazlaydı.

"Şanslı olan o değil, benim." dedi Anıl.

Karşılaştığı o kız olmasaydı belki de kalemiyle ömrü boyunca dargın kalacaktı.

777KWhere stories live. Discover now