08 | mantık ve duygu dilemması

2.8K 306 182
                                    

mantık ve duygu dilemması

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

mantık ve duygu dilemması

. . .

Kütüphanenin sarkaçlı saatinin ve sürekli hareket eden yelkovanının sesi o kadar rahatsız ediyordu ki beni, bütün sinirimle tuttuğum için kırılan üçüncü tüy kalemi tutuyordum elimde. Karşımda oturan Hufflepuff'lı bir alt dönem, kırdığım her kalemle daha da geriliyordu. Belki bunda ona ateşten gözlerle bakmam da neden olmuş olabilir.

Çantamdan dördüncü tüy kalemi çıkartmayı düşündüm bir süre ancak kütüphanenin gürültüsüne daha fazla dayanmak istemiyorum. Pekala, Hogwarts'ın geneline göre oldukça sakin olabilirdi fakat saat sesi, tüy kalemlerin parşömen üzerinde çıkardığı sesler, çevirilen sayfalar ve elbette fısıldaşan öğrenciler arasında hiç rahat değildim.

İksir ödevini katlayıp, hokkamın ağzını kapattım.Onları çantama yerleştirdikten sonra yığın haline gelmiş kırık tüy kalemleri avucuma alıp sandalyemden kalktım.

Son zamanlarda her şeye karşı olan hassaslığım kat kat artmıştı. En küçük olaylar, saman alevi gibi yakıyordu sinirlerimi. Bir anda, kontrolsüzce korkunç birine dönüşüyordum ve ben bile kendi duygularımı nasıl bastıracağım konusunda kararsızdım.

James'in Çayhane'deki saçmalıklarından sonra bu hale gelmiştim. Doğrusu etrafıma yansıttığım sinirin kaynağının o olduğunun farkındaydım.

O herkesin içinde çıkma teklifi ettiğinde, ilk yanlışımı yapmıştım. Birincisi herkesin içinde ret cevabı vererek James'i kırmak istememiştim; ikincisi, James ile takılmak o kadar da kötü gelmemişti; üçüncüsü, bunu Lily Evans'ın önünde yapıyor olmak kibrimi alevlendirmişti.

Fakat sonuç olarak gururumu feci şekilde incitmişti James. Resmen Lily'i unutmak için benimle oyalanıyordu. Bunu nasıl düşünemediğimi bilmiyordum, sanırım onun büyüsüne kapılmıştım.

Bir defa daha prensiplerimi aşmamak konusunda kendime karşı kaybetmiştim ve bu da bana daha sıkı bir şekilde onlara tutunmam gerektiğini kanıtlamıştı. Pekala, James tatlı biri olabilirdi ve ilgimi çekebilirdi. Ama onun kalbi Lily'deydi ve James benim takım arkadaşımdı. Muggle'ların dediği gibi, imkansız aşktı.

Şatonun ıssız koridorlarında ilerlerken, hızlı adım seslerinin arkamdan yankılanmasıyla dönüp arkama baktım. James, koşarak bana doğru geliyordu.

Ne yaptığını anlamamış bir halde, şaşkınca ona bakarken yanlışlıkla bağcığına bastı ve küt diye yeri boyladı. Bir an olanları kavrayamasam da, James'in yeri öptüğünü fark ettiğimde hemen yanına koşturdum.

Neyse ki elleriyle kendini durdurduğu için direkt yüzü yapışmamıştı taş zemine. Kendini kaldırıp, toz olmuş ellerini silkeledi. Yerde oturan James'e soğuk soğuk baktım. O ise bana sırıtarak bakıyordu.

Daha sonra istemeye istemeye de olsa, elimi uzatıp ayağa kalkmasına yardım ettim. James'in sırıtması genellikle hayra alamet olmazdı fakat bana olan bakışlarına dayanamadığım için yardım etmiştim. Hala ona dayanamıyordum, evet.

James üstünü dikkatsizce silkeledikten sonra konuştu. "Madam Pudifoot için çok çok özür dilerim, Mau. O gün kendimi çok çok yanlış ifade ettim."

Birden konuya, bu şekilde hızlı bir giriş yapmasıyla kaşlarım havalandı. Ama yelkenleri hemen suya indirmek gibi bir amacım yoktu. Onu süzdüm fakat bir cevap vermedim.

"Şu an bana soğuk soğuk bakıyorsun ve aramıza yüksek duvarlar örüyorsun. Ama bunu yapmana gerek yok Mau. Artık Lily benim için geçmişte kalan biri ve şu an yaptığım hiçbir seçeneğin onunla alakası yok." dedi James heyecanlı heyecanlı.

Az önceki düşüncelerim, James'in bahsettiği duvar olarak sözleriyle aramda duruyordu. James Lily'i seviyordu ve takım arkadaşımdı. Bu imkansız bir aşktı.

Sessizliğimi korudum.

"Bir şey söylemeyecek misin?" dedi James hayal kırıklığına uğramış bir sesle. Alt dudağı titremeye başlamıştı. Sanırım şu anda gerçekten kalbini kırıyordum fakat bu daha sonra ileride daha ağır şekilde kırmaktansa iyi bir seçenekti. Öyle olmak zorundaydı. Kendimi tutmam gerekiyordu.

James ellerini omzuma koyup hafifçe sarstı. "Beni duymuyor musun?" dedi seslice.

Ellerini omuzlarımdan indirdim. "Duyuyorum." dedim kuru kuru.

"İkimizden bahsediyorum Mau, bizden bahsediyorum. Neden kalpsizce davranıyorsun? Evet, bir kalbin olduğunu biliyorum. Herkesin kalbi vardır." dedi James. Onun bu duyguları tavanlarda gezen hali bana ağır geliyordu. Onun kadar duygusal biri değildim, asla. Üstelik duygularımla ne zaman hareket etsem başım büyük belaya girerdi.

Bu sefer kendime koyduğum kuralları aşmayacaktım.

"Biz diye bir şey yok, James." dedim. İçten içe ondan hoşlandığım zamandan beri 'biz' kavramı vardı. Fakat James de bunun farkına vardığından ondan kaçmak istiyordum. Bu kadar duygu bünyeme fazla geliyordu. Kendi kabuğumda yalnız ve mutluydum. Duygular, heyecanlar, meraklar olmadan; yalnız ve mutlu...

James'in ela gözlerinin hafif hafif dolduğunu görmek kalbimin cız etmesine neden oldu. Muhtemelen duygu patlamasının olumsuz sonucu nedeniyle böyle tepki veriyordu yoksa, James asla ağlamazdı. Eh, onu ağlattığım için kendimi tebrik edebilirdim şu an.

Bunu aklımdan geçirmek kendimi daha da kötü hissetmeme neden oldu. Onu ileride daha kötü ağlatmamak içi şimdi ağlatmam ne kadar doğru diye sorgulamaya başlayacaktım ki birkaç saniye daha ona bakarsam tüm bunların önemini yitireceğini fark ettim. Sadece sıkı sıkı sarılıp, özür dilemek geçecekti içimden.

Bakışlarımı ondan çektim. Orada bir saniye daha durursam bir daha gidebileceğimi sanmıyordum. Onun bu hayal kırıklığına uğramış hali, buz tutmuş kalbimi eritebilecek tek şeydi ve ben donmuş kalmak istiyordum.

"Görüşürüz Potter." dedim sesimin katı çıkmasını umarak. Ardından, loş ışıklı koridorda arkamı dönüp ondan uzaklaştım. Ayaklarım sadece geri dönmek istiyordu fakat mantığım gitmemi söylüyordu. Neredeyse bütün hayatım boyunca sorgusuzca mantığını dinleyen ben, ilk defa duygularıma yenilmek istiyordum. 

. . .

aşkı harcamanın 80 yolu ‧ james potterWhere stories live. Discover now