32| Büyük Yüzleşme
Evde saatlerce bir şeyler yaparak kendimi oyalamış, Taehyung'un gelmesini beklemiştim. Doğrusunu söylemek gerekirse, içimden Taehyung'un giysilerini paramparça etmek, evdeki her şeyi kırıp dökmek geliyordu. Hâlâ burnumdan soluyordum. Taehyung'un duruma duruma bu kadar soğukkanlı yaklaşması beni fazlasıyla sinirlendirmişti. Ayrıca duygularımı hiçe sayarak o iğrenç sahneyi çekmek için sete geri dönmesi karşısında hissettiklerim kızgınlığın da ötesindeydi.
Kavga etmemiştik, durum bu değildi. Aslında çocukluğumdan beri hiç kimseyle bugünkü gibi tartışmamıştım, kimseye bağırmamıştım o şekilde. En azından bu kez haklı olduğumu ve Taehyung'un kibarca söylediği gibi fazla hassasiyet göstermediğimi biliyordum.
Gün boyunca haklı veya haksız mıyım diye düşünürken aklıma Taehyung'un ne kadar ahmak olduğunu ve beni nasıl küçük düşürdüğünü anımsadım ve icimdeki öfkeyi yeniden kabarttım.
Yaptığı yanlışları yüzüne vurmak, beni ne kadar incittiğini ona haykırmak istiyordum. Kapıdan girmesini bekledim, büyük yüzleşmeye hazırdım.
Telefonumun sesiyle bu düşüncelerden sıyrıldım bir an. Taehyung'tan mesaj gelmişti.
Chanyeol yemeğe davet etti. Üzgünüm ama gitmem lazım. Geç gelirim. Konuyu çözmek istiyorum.
İlişkimizi bitirme ihtimali bile olan böyle korkunç bir günün üzerine hemen eve gelip durumu düzeltmek yerine, yönetmenle yemek yemeyi tercih etmişti. Bu, Taehyung'un şu anki ruh hali ile ilgili çok şey anlatıyordu. Son birkaç aydır, özellikle de o ödülü aldıktan sonra Taehyung'un öncelikleri değişmişti. Artık öncelikleri ev hayatı, ortak geleceğimiz veya değişken bir iş piyasasında tutunmak değildi. Tamamen kariyerine, başarısını ve saygınlığını nasıl arttıracağına odaklanmış durumdaydı. Aranan, beğenilen biri olmak dışında başka bir kaygısı yoktu.
Oynadığı egosu yüksek V karakteri onu daha bencil ve narsist biri yapmıştı. Belki günün sonunda bu karakterlerden sıyrılmak kolay olmuyordu ama bu sahte hayatı gerçeğe bu kadar taşıması bana saçma geliyordu.
--
Saatler geçtikten sonra hala ortalarda görünmeyince bu kavgacı tutumum yavaş yavaş değişmeye başladı ve öfke yerini paranoya ve kırgınlığa bırakmaya başladı. Kendimi yalnız ve gergin hissetmeye başlamıştım.
Nerede olabilirdi?
Yarın erkenden kalkması gerekiyordu, niye hala gelmemişti? Belki de başına bir şey gelmişti... Birden aklıma ailemle ettiğim büyük kavganın sonunda neler olduğu geldi.
Saat iki civarında aradım onu. Çalıyordu ama cevap yoktu. Birkaç dakika sonra tekrar aradım ve sesli mesaj uyarısı geldi.
Aklıma kötü şeyler gelmeye başlamıştı. Salonda yastığa sarılmış oturuyor, akrep ve yelkovanin saniye saniye ilerlemesini izliyordum, onun gelmesini bekliyordum.
--
Bir ara içim geçmiş, olduğum yerde falan telefonun sesine uyandım. Ekranda Taehyung'un adını görürüm umuduyla almıştım telefonu ama arayan Jimin'di. Şu anda konuşmak isteyeceğim en son kişiydi ama aradığına göre Taehyung'un nerede olduğunu biliyor demekti. Telefonu açtım.
"Alo?"
Gece boyunca yaşadığım gerginlikten dolayı sesim boğuk ve kısık çıkmıştı.
"Jeongguk?" Dedi Jimin her zamanki soğuk sesiyle.
"Taehyung'un nerede olduğunu biliyor musun?" Diye sordum.
"Evet."
"Başına bir şey mi geldi yoksa? Dün gece eve gelmedi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Star Kiss | Taekook
Fanfiction"Yıldızlar için ne derler, biliyor musun?" Jungkook gülümsedi ve Taehyung'a devam etmesini işaret etti. "Ne derler?" "Bazıları şiddetli yanarmış ama hemen sönermiş," dedikten sonra devam etti. "Bunlar kısa ömürlüymüş. Diğerleri az ve ağır ağır yanar...