v ❝gri oğlan ve siyah kaplı defteri❞

809 126 288
                                    

pazar
2.17am

"Ciddi olamazsın."

"Gayet ciddiyim."

Hyunjin ile odamda, kapının önünde gergin bir diyalog gerçekleştiriyorduk çünkü beni kapıdan çıkarmaya çalışıyordu. Dün beni almaya geleceğini söylediğinde tıpkı onun her zaman yaptığı gibi havalandırma yollarını kullanacağımızı düşünmüştüm fakat Hyunjin'in rotası; askerlerin kol gezdiği koridorlardan ilerleyip yurt binasından çıkacak, ardından uzun kulelerin izlediği bahçede beş dakika boyunca yürüdükten sonra şu anda tamamen kapalı kafeterya binasına girecek ve yine kilitlerle kapalı merdivenlerden bodruma inerek arkadaşıyla buluşacaktık. Elbette tüm tesisin güvenlik kameralarıyla izlediğinden bahsetmeme de gerek yoktu sanırım.

Kısacası bizi intihara götürüyordu.

"Vezgeçtim ben."

"Ryu, hayır." Geri adım atıp yatağıma ilerleyeceğim sırada Hyunjin'in uzun parmakları hızla tulumumun kolundan tutmuştu. Eli tenime değmiyor, yalnızca siyah kumaşı tutuyor olsa da kolumu çektim ve bırakmasını sağladım.

"Söz veriyorum hiçbir şey olmayacak." dedi boşta kalan elini tulumunun cebine sıkıştırırken, bedenini kapının pervazına yaşadıktan sonra beklentiyle gözlerime bakmaya devam etmişti.

"Yurttan çıkamadan yakalanırız Hyunjin, sen delirmişsin." dedim derin bir nefes aldıktan sonra. Toka takmamamı söylediği için yanaklarıma doğru sallanan uzun siyah tutamları geri ittirdim ve tekrar ona baktım.

"Bugün pazar Ryu." dedi o da dudaklarından sıkıntılı bir nefes bırakırken "Bugün tesiste yalnızca yüzde on asker var. Çoğu ana binada çalışıyor, yurtlarda kimse yok ve bahçede karşılaşma ihtimalimiz çok düşük."

"Yine de karşılaşabiliriz."

Hyunjin sinirle oflarken kendimi yatağıma attım çünkü gitmeyecektim, ona defalarca korktuğumu söylediğim halde ikimizi de tehlikeye atıyordu ve benim buna izin vermeye niyetim yoktu.

"İki askeri haklayamaz mısın yani, on yıldır eğitim alıyorsun Ryujung."

Dudaklarım şaşkınlıkla havalanırken yattığım yerden kalktım ve kollarını birbirine bağlayarak kapıya yaslanmış ve sinirli ifadesiyle beni izleyen Hyunjin'e baktım. "Bıçağın var mı?"

"Bıçak mı?" diye sordu kaşları daha çok çatılırken. "Yok."

Omzumu silktim. "O zaman haklayamam."

"Ben haklarım, artık gidebilir miyiz?"

Sorun asker haklamak değildi zaten; bizim kadar iyi eğitilmemişlerdi, onlar da deneylere tabi tutuldukları için aptallardı fakat bizim tersimize silahlanmış ve belirlenen hedefe saldırmaya programlanmışlardı. Ayrıca en son bir YKK Askerine saldırdığımda Jaesuk beni öldüreceğini söylemişti ve ben blöf yapmadığını çok iyi biliyordum.

Elini kapının koluna koyduğunda "Hayır!" diye bağırdım ama Hyunjin beni umursamamış ve kolu çevirerek demir kapıyı sonuna kadar açmıştı. "Gelmiyorsan gidiyorum tek başıma."

Hyunjin yüzüme kısa bir bakış atıp odadan dışarı adım attığında arkasından kapıyı kapatmaya yeltenmiştim fakat bu sefer uzun parmakları tulumumu değil kolumu tutmuştu. Parmaklarının baskı uyguladığı tenimdeki yaralar sızlamış ve kalbim hızla teklemişti ama Hyunjin umursamadan beni de yanına çekti ve ben tepki bile veremeden kapıyı arkamızdan kapattı.

Artık odamın dışındaydık.

Hızla kolumu Hyunjin'den kurtarmış ve omzundan bedenini itip benden uzaklaşmasını sağlamıştım. Bedeni arkamda kalırken trabzanlara tutundum ve birkaç derin nefes alarak sakinleşmeye çalıştım. Kalbim patlayacak gibi atıyordu, kolum fena bir şekilde sızlıyordu ve en önemlisi korkuyordum.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Sep 13, 2020 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

age of beware :: hyunjinWhere stories live. Discover now