iii ❝taşıyıcı❞

682 114 149
                                    

perşembe
5.24pm

Soğuk bir perşembe günüydü, neredeyse gün boyu yağan şiddetli yağmurdan sonra turuncu güneş gökyüzünü boyamaya henüz birkaç saat önce başlamıştı. Zaten yağmurlu günlerden hoşlanmıyordum, kapın kasvetli havasını iyice boğucu yapıyordu fakat bugün ekstra huzursuzdum.

Talimlerde boynumun üzerine düştüğüm için canım yanıyordu, bileklerimde zincirlerin yaptığı kapanmaya yüz tutmuş yaralar tüm gün kaşınmıştı, kollarım da soğuktan dolayı bugün daha fazla sızlıyordu; günüm yeterince kötü değilmiş gibi gökyüzünü kaplayan gri bulutlar tüm gün ağlamıştı ve uzun koridoru yürürken yalnızca yatağıma girip uyumak istiyordum.

Kafamda dönen melodiyi sessizce mırıldanırken bileğimdeki çipi kapının yanındaki tarayıcıya okuttum, kapı aralanırken derin bir nefes almış ve kendimi direkt yatağıma bırakmak için içeri bir adım atmıştım fakat yatağımda oturan bedeni gördüğümde olduğum yerde kaldım hafifçe aralanan dudaklarımla.

Doğru görebildiğimden emin olmak için gözlerimi birkaç kere kırpıştırdım fakat gözlerimi her araladığımda karşımdaki manzara aynıydı.

Birkaç saniye ardından olan biteni kavrayabildiğimde hızla arkamdaki kapıyı çarparak kapattım ve yatağımda oturan bedene baktım tekrar. İki gün önce koridorda beni tutup elime kağıt bıraktıktan sonra tam anlamıyla ortadan kaybolan oğlan yatağımda bağdaş kurmuş; elini çenesine, dirseğini de bacağına yaslamış vaziyette bana bakıyordu.

"Gelmedin."

Aralık dudaklarımı kapatıp birbirine bastırırken birkaç saniye boyunca ne dediğini kavramaya çalışmıştım. "Sen," diye mırıldandım şaşkınlığımı üzerimden atabildiğimde. Yatağıma doğru birkaç adım attıktan sonra "Nasıl girdin buraya?" diye sordum.

Yönelttiğim soruyu es geçerek "Neden gelmedin?" diye sormuştu o da elini çenesinden çekerken, ardından ellerini yatağıma koyarak destek aldı ve yüzündeki tebessümle önünde duran bedenimi inceledi.

"Seni bekledik." diyerek devam ettiğinde kaşlarım hafifçe çatılmıştı. "Siz?" diye sordum. "Notu sen mi yazdın?"

"Hayır."

Cümleleri iyice kafamın karışmasına sebep olurken kaşlarım daha çok çatılmıştı, kollarımı önümde birleştirdikten sonra yatağımda oturan bedene bakıyordum.

"O zaman-" Bir anlığına duraksadığımda kalın sesiyle hafifçe gülmesine sebep olmuştum ama asıl şaşırdığım bu kadar rahat davranabilmesiydi. Ben kimsenin önünde böyle değildim; ne askerlerin, ne diğer çocukların, ne de eğitmenlerin yanında. İnsanlara yaklaşmaktan korkuyordum ve istemesem de fiziksel şekilde bunu belli ediyordum.

"Ben sadece taşıyıcıyım, notu ben yazmadım." diyerek açıklık getirdiğinde hafifçe dudaklarımı ısırdım. "Başkları da var yani?" diye sorduğumda başını sallayarak onaylamıştı beni.

"Numarandan başka bir şey bilmiyorum bu arada," Eliyle masama bıraktığım kırmızı kağıdı işaret ettikten sonra devam etti: "Bir de nottakileri tabii."

"Ryujung." dedim çalışma masamın sandalyesini çektikten sonra, yorgunlukla isyan eden bedenimi yumuşak mindere bıraktım ve sandalyeyi yatağımda oturan bedene çevirdim.

"Çok uzunmuş." Sırtını dikleştirirken mırıldandığında istemsizce gülmüştüm, en azından iki hecesini de hatırladığıma seviniyordum ama "Ryu yeterince kısa mı?" diye sordum yine de.

Tek heceyi birkaç kere farklı tonlarda tekrar ettikten sonra güldü, ardından siyah saçlarını hafifçe geri ittirdi ve "Hyunjin." dedi, "Hwang Hyunjin."

age of beware :: hyunjinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin