iv ❝kaybolan anılar❞

513 100 126
                                    

cumartesi
10.56pm

Yatağımda sırtüstü uzanıyor, açık penceremden esen soğuk rüzgar omuzlarımı ve gözyaşlarımın ıslattığı yanaklarımı titretse de umursamıyordum çünkü zihnimi meşgul eden tek bir şey vardı; yıllardır beni bırakmaması için uğraştığım kalan tek şey de beni terk etmeye başlamıştı.

Çirkin olsa bile tekrar etmenin bu kadar mutlu edeceğini tahmin etmiyordum ama öyleydi işte; hatırlamak iyi hissettiriyordu, tanıdıktı ve karşısında durduğum her şeyin bir anlamı olduğunu hissettiriyordu. Ama artık yoktu, son girdiğim seanstan sonra çirkin melodiyi kaybetmiştim ve artık eksiktim; kalbim sonsuz boşluklarla doluydu tıpkı bedenimin son sürat süzüldüğünü hissettiğim boşluklar gibi.

İsmim kalmıştı geriye fakat onun bile bana ait olduğuna emin değildim: buraya geldiğimde adım Ryujung muydu, insanlar bana böyle mi sesleniyordu hiçbir fikrim yoktu. Artık ruhu acımasız makineler ile çekilmiş bir bedenden ibarettim, tıpkı etrafımdaki diğer tüm çocuklar gibi. Hatta belki de böyle bir şeydi diğer çocuklar gibi olmak, belki de onlar da önce anılarını kaybetmiş, ardından düşünme yetilerini ve benliklerini. Belki de ben yalnızca geç kalmıştım.

Gözyaşlarım yanaklarımdan hızla süzülüp çenemden siyah tulumuma damlarken hafifçe yan dönüp cenin pozisyonu aldım, böylece damlalar boynuma akıyordu.

Odama sessiz tıkırtılar dolduğunda yavaşça birkaç anının geri döndüğünü hissettim fakat melodimle alakası yoktu. Havalandırma yolundan sesler geliyordu ve anımsadığım şey seansta melodimle birlikte geride bıraktığım Hwang Hyunjin'di.

Havalandırma kapağı aralandığında botlarını gördüm önce, ardından siyah tulumun sardığı bacaklarını ve tüm bedenini. Bana bakmadan uzun kollarıyla havalandırmanın kapağını geri yerine taktı ve yatağımın köşesine oturdu.

Yüzüm bakış açısının dışında kaldığı ve hiçbir tepki vermediğim için uyuduğumu sanmış olmalıydı, derin bir nefes aldıktan sonra elini yatağa yaslayıp yüzümü görebilmek için yükseldi fakat anında arkamı döndüm çünkü tek kelime etmek istemiyordum. Ağladığımı görecek ve binlerce soru soracaktı ve ben olan biteni bilmesini de istemiyordum.

Uykumda döndüğümü sanar diye düşünmüştüm fakat yumuşak bir sesle "Ryu?" diye sordu. Yataktan kalktığında dizleri göz hizamda kalmıştı, ardından yürüdü ve yatağın ucunda, tam yüzümün önünde çömeldi. İstemsizce geriye çekildiğimde Hyunjin yüzümü inceleyecek zamanı çoktan bulmuştu bile.

"Neler oldu?" Yatağın ortasına kadar çekildiğimde Hyunjin önümde köşeye oturmuştu sessizce sorarken.

Boş bakışları yüzümde ve muhtemelen aklına gelen olasılıklar yüzünden ellerimde, bileklerimde dolaşırken koyu gözlerinin nasıl bu kadar duygusuz olduğunu düşündüm bunca duyguyu birlikte yaşadığı halde. Yıllar önce hissettiği dokunuşları teninde hala hissediyordu, ailesinin ona hissettirdiği sevgiyi hala damalarlarında taşıdığı, yıllardır onları özleyecek kadar hatırladığı halde Hwang Hyunjin nasıl bu kadar boş bakıyordu bir türlü anlayamıyordum.

Belki de o da beni anlayamaya çalışıyordu; kalbim, ruhum hatta zihnim bu kadar boşken, korku dışında hiçbir duyguyu bile hatırlayamadığım halde gözlerim sürekli kan çanağı gibiydi. Hatırlayamamak canımı çok yakıyordu ve Hyunjin de bunu anlayamıyordu belki de. O da anlayamıyordu hatırlamaya çalıştığım şeyin ne olduğunu bilmeden uğraşmak nasıl bu kadar yaralayabilirdi.

Parmaklarını bana uzattığında daha çok geri çekildim. Havada kalan elini dizinin üzerine koydu o da, ardından dudaklarından sıkıntılı bir nefes dökülmüştü. "Ceza mı aldın yine?" diye sordu. "Canını yaktılar mı?"

age of beware :: hyunjinWhere stories live. Discover now