4. Bölüm|Zehirli

130K 5.2K 410
                                    



3 Ekim 2015

Ölüm ve yaşam arasına çekilmiş umut çizgileri gibi kesik kesik görüntüler beynimi işgal etmişti. Gözlerimi her aralamaya çalıştığımda farklı bir perde düşüyordu damarıma. Yolunda gitmeyen her şeyin huzursuzluğu kirpiklerime dolmuş gibiydi, aralamak istiyordum ama yapamıyordum. Dünya üzerindeki en güzel çiçeğin bağrında yatıyordum, çikolatanın en serin kokusuydu bu.

Saçlarıma düşen ılık nefesi hissettim, ardından belime sarılı kolu. Neredeydim ben? Gözlerimi nihayet araladığımda ve başımı kaldırdığımda gördüğüm manzara dilimi damağımı kurutmuştu. O, uyuyordu ve biz aynı yataktaydık. Üstelik bana sarılıyordu!

Gözlerim yuvalarından çıkarcasına açılmıştı bundan emindim, yanımda uyuyan adama ilk kez bu kadar yakındım ve kirpikleri bu noktadan çok daha güzeldi. Bulunduğumuz konum neydi, ben ne düşünüyordum? Daha fazla saçmalamamak adına belime sarılı olan kolunu itip uzaklaşmaya çalıştım ama nafileydi, sımsıkı sarılmıştı.

"Rüzgar, kalk!"

Neden fısıldadığım hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Evde birileri olabilir miydi? Tabii ki olabilirdi. Her birinde anahtar vardı, gelmeleri yüksek ihtimaldi.

"Kahvaltı hazır diyorum kaç saattir duymuyor musunuz?"

Aşağıdan gelen ses Doruk'a aitti ve yelkovan yavaşça işledikçe ses yaklaşıyordu. Panikle Rüzgar'ın omzunu tutup sarstım. "Uyansana!" Yalnızca kaşlarını çatarak rahatsız olduğunu belli eden bir ifade takındı.

"...evinde neden kimse beni duymuyor?"

Ettiği küfürleri görmezden gelip bir kez daha sarstım Rüzgar'ı. Bu sefer gözlerini açtı ve yeşil cennetinin zehrini saldı maviliklerime. "Ne var, ne?"

"İzin verirsen kalkacağım, nasıl bu hale geldik anlatmanı bekliyorum ayrıca."

"Uyanınca anlatırım," diyerek yeniden gözlerini kapattı fakat kolunu çekmedi. "Rüzgar, kalksana!"

"Birader sen de mi uyuyorsun?"

Doruk kapıyı vurma zahmetine girmeden direkt odaya dalmıştı ve gözleri birkaç saniye içinde beni bulmuştu. Açık yeşil gözleri irileşti ve dudaklarında yarı gülen bir ifadeyle konuştu.

"Lan, siz... Ne çabuk?"

"Çık dışarı," diyerek başının altındaki yastığı Doruk'a fırlattı ve yeniden uyku pozisyonuna geri döndü. "Yattığımızı sanıyor," diyerek kolunun altından çıktım. Yatmamıştık değil mi? Gece boyunca bu yatakta bedenlerimiz uyumak dışında bir şeyler yapmış olamazdı, hatırlardım mutlaka diye avutmaya çalıştım kendimi. Fakat dayanamadım, merakıma yenik düştüm.

"Yatmadık değil mi?"

Burnundan sert bir nefes vererek gözlerini açtı ve saniyeler içinde yerdeydim. Ayağıyla beni ittiği için popomun üzerine hiç de sağlıklı olmayan bi iniş yapmıştım. "Çarşafı kontrol et, bedenine bak, ağrın sızın var mı bir hisset, saçlarına bak bana mı soruyorsun?"

"Hepsini anladım da saçlarına bakmak ne?"

"Bu odaya insan almıyorum ben, bir de yatacak mıyım?"

"Ama ben bu odadayım," dedim ellerimi belime yerleştirip.

"Sen insan değilsin."

Siyah örtüyü kafasına kadar çekip aramıza kendince bir sınır çekti. Bu git artık demenin bir başka şekliydi. Söylediğim hiçbir şeyi kaile almadı ve bir süre içinde yeniden uykuya daldı. Ben de en sonunda pes edip odadan dışarı çıkma kararı aldım. Sessiz sakin hareketlerle çıkıp kapının kulpunu kendime çekip kapatıyordum ki duyduğum ses bu sakinliği bozdu.

RÜZGARIN ATEŞİWhere stories live. Discover now