5. Bölüm|Kirli Pembe

103K 3.9K 638
                                    

5 Ekim 2015

Gök kendini kızıla boyarken beş sokağın beşinde de beş çığlık duyulmuştu, yeni gün soluk soluk bakıyordu. Gece güne vurulmuş ah edinmiş, ahı tutmuş günahlardan çıkıp gelmişti. Ağlayan güne merhamet edip onu göğsünde uyutmuş, yeniden uyandırmıştı. Güneş doğmuştu.

Sabahın kuru soğuğu içimi üşütüyordu ve benim hızlıca eve gidip okul için hazırlanmam, Emre'yi de kaldırmam gerekiyordu. Fakat ayaklarım direniyordu, ürpertici sakinliğimi giyinmiştim ve çok yavaş yürüyordum. Göğsümde günlerdir bir ağrı vardı isimlendiremediğim, sabahın bu saatlerinde gece çektiremediği sancıyı yüklemişti bana. Çaresizlikler içinde yüzüp cennet yaratmaya çalışıyordum, hatalar bunun neresinde beni yakalayıp sarmıştı? Yaptığım yanlışların bir bedeli olacaktı ve bu bedeller beni tıpkı hatalar gibi ansızın isteyecekti. Halatı neresinden tutsam kopup beni boşluğa mahkum ediyordu ve ben düşmekten sıkılmıştım.

Ben çok yalnızdım.

Ne eskisi kadar geniş bir çevrem, ne de o neşeli Cemre vardı. Ben çok gülerdim, çok severdim, çok sevilirdim, çok nefret ettirirdim. Ama, ben mutlu olmayı bilirdim. Gülmekten kaçmazdım, şimdi gülmek benden kaçıyordu. İçimde biriken pisliği kime nasıl dökecektim hiçbir fikrim yoktu.

Eve geldiğimde Emre kalkmış kahvaltısını ediyordu fakat okula gitmek için giyinmediğini anlamam çok zor olmamıştı. Üzerindekileri kaşlarımla işaret ederek sordum ciddiyetle. "Bu ne demek oluyor bakalım?"

"Babam ve annemin yanına gideceğim, beraber vakit geçirecekmişiz birkaç gün. Şehir dışında olacağız sanırım, çanta hazırladım. Senin de gelmeni istediler fakat gitmeyeceğini bildiğim için haber vermedim." Kaşlarımı çatmakla yetindim ve dolaba yöneldim. Süt şişesini sol kolumun altına sıkıştırıp büyük bir bardak aldım. Sütü bardağa doldururken Emre'nin beni izlediğini hissedebiliyordum. "Cemre kızdın mı?"

"Evet," dedim dudaklarıma götürdüğüm bardağı masaya geri bırakarak. "Onlar sadece senin annen baban değil ve bunu her zaman yapmıyoruz değil mi? Benim adıma kararlar vermekten vazgeç artık. Ben senin aptallıklarınla uğraşırken senin beni yok sayıp tek başına anne ve babamla tatil planları yapman adaletsizlik."

"Cemre," dedi saçlarını karıştırarak sol eliyle. Uykudan kalkalı çok olmamıştı anlaşılan. "Özür dilerim, ben sadece..."

"Açıklama yapma," dedim bardağımı geri alıp mutfaktan çıkarken. "Sanki tüm yaz onlarla tek başına değilmişsin gibi şimdi yaptığın bencilliği bana açıklamaya kalkma."

Ben evden çıkarken annem Emre'yi almaya gelmişti. Aslında hala gitme şansım vardı fakat günlerce Emre ile somurtup morallerini bozmayacaktım. Bir şey söylemeden yanlarından geçmeyi planlıyordum fakat annemin adımı söylemesiyle duraksayıp ona döndüm.

"Gelmiyor musun?"

"Emre yapmış planını önceden," dedim kollarımı göğsümde kavuşturarak. "Benim yeni haberim oldu." Annemin bakışları Emre ile benim aramda gidip geliyordu. Kızdığının farkına varmak zor olmamıştı çünkü Emre bu bencilliği ilk kez yapmıyordu.

Annemin okula bırakma teklifini büyük bir isteksizlikle kabul etmiştim ve yol boyunca Emre'nin bakışlarını üzerimde hissetmiştim fakat tek kelime etmemiştik. Önümdeki son iki senenin korkulu rüyası olan okulun kapısında araba durdu ve müdür yardımcısı olduğunu bildiğim orta yaşlı kel adam kapımı açtı.

"Günaydın, Cemre."

"Günaydın," diyerek yanından geçerken içimden tonla küfür saydırıyordum. Ne günaydını, uyumamıştım ki gün bana aysın. Okul bahçesini geçip okulun içine girdikten sonra aklıma ilk gelen kişi Rüzgar
olmuştu. Evet, hala ona kızgındım bir anda dengesizleşip saniyeler içinde yanımdan kaçtığı için.

RÜZGARIN ATEŞİWhere stories live. Discover now