7. Bölüm|Kan Kayası

106K 4.3K 342
                                    

31 Ekim 2015
Cumartesi

Gökte sonu gelmiş öykülerin yedisi düşerken yeryüzüne, gecenin ve sabahın günahı salonun orta yerine astı kendini. Yedi kayıp gölgenin ardından göğe gülümseyen yedi çocuk hatrına, yedi renk doğdu sabaha. Yağmurun göğsüne katıp sürüklediği yedi günahın yedi izi, bilindik bir kentin sokaklarına döküldü. Güneş aksi yüzünü döndü kente, Ra'nın yedi ruhu içeri süzüldü buğulu camlardan. Yer ve gök ıslaktı. Parmak uçlarımda hissettiğim ağrılar göğsüme devrilen camların kırık düşlerinden birer hatıraydı. Yelkovanın uğursuz sesi zihnimde uyuyan şeytanları uyandırıyordu. Bu sessizlik, kanımı ağırtıyordu.

"Sana söyleyecek sözüm yok," diyerek sessizliği bir bıçak gibi yardı annem. Babam hiç konuşmuyordu, Emre ise Rüzgar'ın kapatıp çıktığı kapıyı izliyordu donuk bakışlarıyla. Salonda oturmuş aile kriz masasına az önce evimden çıkan Rüzgar'ı yatırmıştık, annemin kanında anlam veremediğim bir endişe sinsice süzülüyordu ve kalbine giden tüm damarları tıkamaya kararlıydı.

"Uyanıyorum ve kızımın evinde bir erkek ile karşılaşıyorum, hem de bu saatte!"

Bakışlarım sıkça kapıya dokunuyor, sonra yeniden evin beyaz parkelerine düşüyordu. Annem salonun içinde bir sağa bir sola yürüyerek sorguluyordu olanları. Söylediklerinin aksine sakin görünüyordu, kollarını göğsünün altında kavuşturmuştu ve parmaklarına dirseklerinde ritim kazandırıyordu.

Hiç beklemediğim bir anda "Emre'nin seninle yaşamasını istemiyorum," dedi karşımda dimdik durup gözlerimin içine bakarak. Kelimeleri göğsüme saplanmış oklar misali canımı acıtıyor, her geçen saniye varlığını daha da hissettiriyordu. Onu benden almaya hakkı yoktu.

"Buna sen karar veremezsin," diye belli belirsiz bir cümle çıktı dudaklarımdam. Tıpkı onun gibi kollarımı göğsümde birleştirerek ona doğru bir adım attım ve başımı dikleştirdim. "Emre kiminle kalmak isterse onunla kalır."

"Emre hala bir çocuk ve sen ona kötü örnek oluyorsun." Kızgın bakışlarını harelerime saplamış tüm kararlılığıyla karşımda duruyordu. Çocukluğumdan beri hayran olduğum ve bana da aşıladığı ciddiyeti, asil bir bedene bürünmüş meydan okuyordu. Benden benim eserimi istiyordu.

"Ben hiçbir yere gitmiyorum." dedi Emre ellerini havada savurarak. Aramızdaki savaşı sonlandırmak ister gibi bir hali vardı. "Onu dinlemeden hiçbir şeyi öğrenemezsin, belki de yanlış yorumluyorsundur anne."

Annemin ima ettiği şeyin doğru olduğunu Emre de biliyordu fakat ona karşı bile savunacak kadar bağlıydı bana. Annemin dudaklarından histerik bir kahkaha kaçtı ve Emre'ye çevirdi kızgın bakışlarını. "Üzerinde senin tişörtünle evden çıkan biri için ne kadar olumlu düşüncelerin var Emre!"

"Aynı tişörtten binlerce üretiliyor!" Ayağa kalktı ve elini annemin sırtına koyarak onu benden uzaklaştırdı. "Sandığın gibi olmadığına eminim, hem özel hayatına karışamazsın, Cemre bir yetişkin."

"Önemsediğim şey Cemre'nin özel hayatı değil sensin Emre."

Bu cümle dudaklarıma uğursuz bir gülümseme çizdi. Tabii ki önemsediği şey ben değil Emre olacaktı, Emre henüz küçüktü ve yeteri kadar uğraşırsa beni sığdıramadığı kalıpları onunla doldurabileceğini düşünüyordu. Her açıdan benden daha iyi bir çocuk gibi görünüyordu. Dersleri benden iyiydi, annemin bihaber olduğu arkadaş çevresi iyiydi, en azından öyle sanıyordu. Kısacası Emre benden çok daha iyiydi.

Uzun uğraşlar sonucu annemi evden çıkarıp babamı da arkasından gönderince içime bir huzursuzluk çökmüştü. Rüzgar'ı düşünüyordum hala, bana bıraktıklarını ve ona bıraktıklarımı... Zihnimin odacıklarını ona ayırmıştım sanki.

RÜZGARIN ATEŞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin