⚘iki

4.5K 276 22
                                    

Kalabalığı severim.

Kalabalığın beni sevdiğini düşünmeyi de severim.

Ayak bastığım çoğu yerde dikkat çeken kişi olmak için çok çabalamam gerekmez. Benden nefret edenlerin bile ilgisini çekiyor olmam benim için bir başarıdır. İster zavallı deyin, ister ilgi bağımlısı. Böyle olmayı seviyorum.

Ne var ki etrafımdaki kimse böyle olmamı sevmiyor; yine de her yere ilk davet edilen kişi olduğum gerçeği var. Hızlı yaşıyorum hayatı ve bundan yorulmuyorum. Basit olduğumu söyleyebilirsiniz. Böyle olmaya bayılıyorum.

En azından her sabah kalktığımda, aynaya öpücük atıp sırıtmadan önce tekrar tekrar düşündüğüm şey bunlar. Kendimi seviyorum. Sevmeliyim. Evet. Son.

Haftanın çoğu gününü dışarda geçiririm. Bu akşam da atılmanın kıyısından döndüğüm Conan'ın kapısındaydım. En son bu kulübe geldiğimde Thomas Boyle'un girmemi yasaklayacağını düşünmüştüm; neyseki getirdiğim kalabalıktan mıdır nedir, öyle bir şeyle karşılaşmadım. Yine de o arkadaş grubunun nefreti üzerimde olduğu için buraya gelmeyi pek tercih etmezdim.

Dans etmekten tenim nemlenmiş, biraz da yorulmuştum. Kendimi rahat, geniş olması gereken koltuklardan birine bıraktım. Olması gereken dedim çünkü oturduğum anda sıkıştırıldım. Bir yanımda Lea, diğer yanımda Austin vardı. Lea'nın dengesizliği ve kusacakmış gibi görünmesi yüzünden Austin'e yaklaşmıştım. Austin ise davet olarak algıladığı hareketimi kabul etmiş, belimden kavramış ve sırtımı göğsüne doğru çekmişti. Güzel kokuyordu, bu yüzden ve pek de umurumda olmadığından rahatsız olmadım.

Austin bana yaklaştığı sırada biri önümde çantamı salladı. "Aşkım, titreyip duruyor; bir bak istersen."

Geldiğimizden beri Austin'den gözlerini çekemeyen Tina'dan neredeyse yüzüme vuracakmış gibi salladığı çantamı aldım. Bu seste ve kalabalıkta kısıktaki telefonumu fark etmesi son derece imkansızdı. Bu yüzden, şifreden dolayı göremese de, ikide bir karıştırdığına emindim.

"Ben bir lavaboya gideyim, içkileri tazelettirin." diyerek ayağa kalktım.

"Tek başına gide..." Austin'in cümlesinin devamını dinlemeye tenezzül etmedim. Tanrım! Bugün bir bardaktan fazla içmediğimi biliyordu ama kendini gözüme sokma çabasından mıydı neydi, benimle konuşup duruyordu. Gerçi daveti kabul eden bendim.

Lavaboya girdiğimde çantamı kenara koydum ve makyajıma dikkat ederek yüzüme, boynuma su sürdüm. Boyle'ların doğum gününden kalmalığımı hala atamamıştım. Hayret, hayal kırıklığı ve içki kokuyordu beynim.

Telefonumu elime aldığımda kaşlarım derinden çatıldı. Silmeyi düşündüğüm sahte Instagram hesabımda tanıdık bir isimden mesaj vardı. Yaklaşık yarım saat önce gelmişti.

Dennis Boyle, Lorenna olarak tanıdığı bana mesaj atmıştı. Ki uzun zamandır, Thomas'tan umudu kestiğimden beri, onunla konuşmamıştım.

DennisBoyle: Yazabileceğim tek kişi olman çok komik. (23.59)

Şu an berbat halde olmam da öyle. Kalabalık bir yerde kendi başımayım. (00.00)

Zaten seninle yazışmayalı bir ay oldu. Belki bunu görmezsin bile. Umurumda değil. (00.01)

Sadece biriyle konuşmam gerek (00.01)

Gönderen kişi tarafından iptal edildiği için bu mesaja artık ulaşılamıyor.

Neyse boş ver gitsin (00.05)

Pekala, her ne kadar mesaja cevap vermeyecek olsam da bu garipti. Onu en son dün, yani doğum gününde görmüştüm. Bellanita ve Thomas arasındakileri tamamen öğrenmişse belki buna sinir olmuş olabilirdi. Gerçi sinir olacak kişi o değildi, bendim. Neyse ne.

vahşi kadınWhere stories live. Discover now