çiçeğim,

98 14 28
                                    

Rose, hayallerin zihninin içerisinde kendi benliğini çarmıha gerdiğinde sen 21 yaşlarının başlarındaydın çiçeğim. Bunca yolun üzerinde yaşadığın tarifsiz duyguların ise ete ve kemiğe bürünmüş lakayıtsız yaşındaydın.

Yaralıydın, kırılgandın, küçük bir kız çocuğu kadar hassas ve hayatın acımasızlıklarına karşın buruk bir ölüm çiçeği kadar yalnızdın sevgilim.

Seninle ilk karşılaştığımız gün hayallerinin yansıması ruhunun rıhtımında soluk ve sissis saye'lerini barındırıyordu. Anlatılacak birçok cümlem vardı lakin dudaklarımdan dökülemiyordu, Rose.

Sana tutulduğum gün o gündü Rose. Anlamıştım ruhundan bir parça olacağımı, ruhunu ruhuma mayalayacağımı ki öylede oldum çiçeğim.

Ruhundaki her bir saye'nın kırık kanatları oldum, Rose. Senin hayatından bir parça oldum. Ve o vakit, gözlerimizin buluştuğu o amansız zaman diliminde zaman çizelgesi bizim adımıza harekete geçti, Rose. Durduramadık, daha doğrusu farkına varamadık.

Zamanın bizi değiştirmediğine - değiştiremeyeceğine ne kadar inanmak istesek dahi zamanın acımasız dokunuşlarına ikimizinde kırık ruhu mahsur kaldı, sevgilim. Zamana tutunamadık. Zamanın keskin ve gerçeküstü parmaklarına tutunamadık.

Şimdiki zamana acı dolu yolculuklar ile geldik sevgilim. Sen sevgilim, sen, şimdi yeni hayallere gebe kalan güçlü bir kadın oldun. Lakin güçlü olduğundan habersiz 24 yaşında özgür bir kadın oldun.

Kolların boynuma sarılı bir şekilde dururken belinden tuttum seni, Rose.
Ruhum sıkı sıkıya sarıldı sana, seni bütün kötülüklerden koruyacakmışçasına... lakin bu adam seni zihninden nasıl korurdu, zihnindeki acı fısıltıları nasıl sustururdu bunun çaresine derman bulamıyordu işte.

Tanrı'nın hiç sevmediği kulu olmama rağmen, Tanrı bana acımış ve tozlu sayfalara gebe kalmış yolculuğuma senin güzel ruhunu bırakmıştı, Rose.

O gece kollarımın arasında olan sana kedi gibi sokuldum. Yorgunluktan ve hissizlikten bitkin düşmüş ruhumu sana adadım. Başımı boynunda sakladım,  ruhunda soluklandım Rose.

Taze gül kurusu teninde göğsündeki güvercinlerin eksikti sanki, hissedebiliyordum sevgilim. Bu yüzden dudaklarımı gökyüzündeki yıldızlar misali omuzlarına yer yer  serpiştirilmiş çillerinin üzerinde gezdirdim ve gül kurusu tenine göğsümdeki güvercinlerimi yerleştirdim.

Rose,

Ah, Rose.

Gülümsedin ve ben o an nasıl bir tepki vereceğimi bilemedim, güzelliğinin karşısında nefes alamadım. Bu nasıl bir yangındı, Rose. Yüreğim yangın mabediydi, nefeslerim tek heceliydi.

Sıcacık ellerin yüzümü avuçları içerisine aldı, yüreğimde birkaç çiçeğin yapraklarına yağmur düştüğünü hisseder gibi oldum. Gülümsedim.

Saçlarımdan sevdin beni. O vakit göğsünün üzerinde uyuklayan ve kalbinin sesinde uykuya dalan küçük bir oğlan çocuğu oldum, Rose.

Daha sonra öptün beni. Yumuşacık dudakların dudaklarıma dokundu, titrek bir nefes çektim ciğerlerime. Ve mabedin sen oldun, sevgilim. İbadetimde, kutsal topraklarımda sen oldun.

Kucakladım seni sıkı sıkı. Omuzlarına güvercinlerimi kondurdum. Ve sonrasında seni kucağımda uyuttum.

Bilmeliydin, Rose.

Güzelim gül kurusu tenindeki birçok yarayı kucaklayan kaderine ve peşini bırakmayan acılı kederlerinle kuşanan yaraların ruhunda soluklansa dahi sen bunca kedere rağmen hep çok güzeldin.

|15 Ağustos 2020 0154'|

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

|15 Ağustos 2020 0154'|

ensoleillé ||Tamamlandı||Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin