Gecikme için özür dilerim. Yazmayı bitirdiğim gibi düzenleyip attım.
İyi okumalar.
***
Kapının ağzında dikilmeyi bırakıp kapatarak salona yöneldim. Salonun kapısında muzır bir ifadeyle bana bakan iki arkadaşımı görünce, "Hiç mi utanmadınız gizlice izlerken?" dedim gözlerimi kısarak. Vesile büyük bir kahkaha atıp, "Sen öpmesine izin veriyorsun da utanan niye biz oluyoruz?" diyerek odaya girdi. Naile de peşinden kaşlarını imayla kaldırıp gülerek girince utanarak, "Sanki izin aldı." dedim hırsla. "Ben ne yaptığını idrak edene kadar o dönüp gitmişti bile." Naile çok bilmiş bir bakış atıp, "Hep öyle derler." deyince kaptığım yastığı suratına fırlattım. Hazırlıksız yakalandığı için tam isabet eden yastık yere düşerken, "Yavaş!" diye bağırdı. Zaferle gülüp kendimi koltuğa attım. Kızlar beni bırakmış kendi aralarında başka bir şey konuşmaya başlamışlardı. Hayret. Beni vücudumda kızaracak yer kalmayıncaya kadar utandırmalarını beklerdim halbuki.
Konuştukları şey ilgimi çekmeyince, ortamdan soyutlanarak gözlerimi kapattım. Belimdeki elinin, yanağımdaki dudaklarının, kulağımdaki nefesinin hissiyatı hâlâ geçmemişti. Gözlerimi kapattığımda o andaydım. Birkaç saniye içerisinde hissettiğim binlerce duygu tekrar can buluyordu içimde. Kelebeklerden ziyade karıncalar geziniyordu sanki midemde. Küçük ayaklarının tüm adımlarını hissediyordum.
"Merve?" diye bağıran sesle transtan çıkıp sıçrayarak Vesile'ye baktım. "Ne bağırıyorsun be?" dedim tiz bir sesle. "Bağırmasam duyacağın yok." deyince hak verdim. Soyutlandığım bir ortama geri dönmem hayli zor olabiliyordu.
"Naile yatmaya gitti. Bende gidiyorum. Sende çok geçe kalma." deyip yanağımdan makas alarak odayı terk etti. Ben yanlışlıkla uyuya mı kalmıştım acaba? Bunlar ne ara muhabbeti bitirmiş yatmaya karar vermişlerdi?
Vesile'nin de gitmesiyle iyice yalnız hissedince ayaklanıp odama ilerledim. Yarın huzurlu bir güne uyanmayı umarak yatağa girdim. Kim bilir, belki de her şey güzel olurdu.
*
Havada güneş olmamasına rağmen şişen göz altlarımı gizlemek adına taktığım gözlüklerimi, askeriyenin kapısına gelince çıkartmak zorunda kalmıştım. Çünkü kimsenin garip bakışlarına maruz kalmak gibi bir niyetim yoktu. Yaşasın toplum baskısı!
Naile son sürat bir yere park ederken beni arabada unutmasından korkarak hızlıca indim. Sabahın köründe toplantı mesajı geldiği için beni de alelacele kaldırmış, peşinden sürüklemişti. Aslında gelmem gereken saatten sadece on beş dakika erken gelmiştim ama dünün yorgunluğundan sonra o on beş dakikalık uyku bana ilaç gibi gelebilirdi.
"Günaydın." diyen sesi duyduğumuzda ikimizde varlığını yeni fark ettiğimiz Burak'a döndük. Tatlı bir gülümseme yüzüme otururken Naile ve göz altı torbalarımla birlikte, "Günaydın." diye karşılık verdik. Keşke kapatıcı sürecek kadar vaktim olsaydı. Yazık oldu.
Naile koluma dokunarak, "Sonra görüşürüz." deyip Burak'a da başıyla selam vererek koşar adımlarla bizim binanın yolunu tuttu. Beni görmediğini bilsem de arkasından el sallamıştım. Kendimi rezil etme konusunda ben bana yeterdim.
Tekrar Burak'a dönerken açıklama ihtiyacı duyarak, "Acil bir toplantı haberi geldi." dedim. Başını yavaşça aşağı yukarı salladı. Naile'nin neden aceleyle gittiği adamın çok umurundaydı zaten Merveciğim. İyi ki açıkladın.
Yan yana sessizce yürümeye başlayınca, "Görüşmeyeli nasılsın?" dedi hafif bir alayla. Gülerek, "Aynı." diye cevap verdim. Ona bakmak yerine yere bakıyordum. Dün gece yanağıma kondurduğu minik öpücüğü hala unutabilmiş değildim. Ona bakarsam o ana gider, kızarırım diye korkuyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşkın Rengi: Mavi
RomanceBu kitap "aşk" ile ilgilidir, askerliğe dair ayrıntılı anlatımlar içermemektedir. *** Şu an dünyada yazılmış̧ kaç̧ roman vardır? Milyonlarca. Peki yazılmamış̧ kaç̧ roman vardır? Her bir insanın hayatı sayfalara dökülmemiş̧ birer roman sayılamaz mıyd...