· 23: iltiya' ·

85 17 28
                                    

"Kalbimi size vermek istiyorum." dedi kalbini uzatarak. "Ona iyi bakmazsanız ölürüm."

- Alıntıdır.

Bir yanım, mavi göğe serpilmiş beyaz bulutların altında etrafı seyrede seyrede dolaşmak istiyordu. Çetin duvarların ardındaki küçük kız koşarak yanıma geliyor, elimi tutuyor ve yüzündeki kocaman gülümsemesiyle beni oradan oraya çekiştiriyordu. İlk defa İstanbul'a gelmiş bir çocuğun büyüleyici heyecanıydı bu, hissettiği. Hissettiğim.

Diğer yanım ise, kasvetli bir havada cam kenarında oturup yağmur damlalarının süzülüşünü izlemek gibiydi.

Tatlı bir zehri bile bile içmek gibiydi bu yaptığım.

Bir vakit sonra beni öldüreceğini bildiğim bir zehri, gülümseyerek içmek gibi.

İçimdeki bu korkunun, isteksizlik olarak algılanması beni daha da ürkütüyordu.

Kırma düşüncesi, kırılma ihtimalimden daha ağırdı yüreğimde.

Ona olan davranışlarım buz üzerinde yürümek gibiydi bu yüzden. Buz kırılır da düşerim diye değil, ya o buzu kırarsam diyeydi tüm endişem.

Hem heyecanlı bir sevinçle içim içime sığmıyor, hem de attığım her adımda hüzün bataklığına daha da saplanıyordum.

Mus'ab ile konuşmamızın üzerinden neredeyse bir hafta geçmişti. Bu süreçte o kadar çok şey olmuştu ki, sanki her şeyi dışarıdan bir gözle seyretmiştim. Kız isteme olmamıştı elbet, beni isteyebilecekleri kimse yoktu. Mus'ab bu konuda hiçbir şey dememişti, fakat Fâtıma Ana laf arasında birkaç kez sorar gibi olmuştu. Sahiden de kimsemin olmayışını bir türlü idrak etmek istemiyordu ki haklıydı. Ve her seferinde benim için öyle çok üzülüyordu ki, bunu gözlerinden kolayca okuyabiliyordum. Ardından hemen toparlanıp, "Biz ne güne duruyoruz ya!" der gülümserdi bana.

Yaşadığımız yerin kadı efendisine gidip düğün için izin istemiştik. Birtakım şartlar vardı. Ve benden kaynaklı olan bazı eksiklikler olmuştu fakat elhamdulillah bir şekilde hepsi halloldu. Mus'ab'ın Müslüman olduğuna dair şahitler de istenmişti. Bir de olası bir boşanma durumunda benim haklarımı güvenceye alacak bir sözleşmeden bahsetmişlerdi. Tüm bunlar bir bir kabul edildikten sonra onay alındı.

Ertesi gün, bir tellal tuttular ve düğünü mahalleye ilan ettirdiler. Bu, o kadar garip bir histi ki benim için. Eskiden de Mus'ab'tan çekinirdim, fakat bu her geçen gün katlanarak artıyor gibiydi. Evde adeta ondan kaçıyordum, ki zaten pek sık odadan çıkmıyordu. Bunu ben daha rahat olayım diye yaptığının farkındaydım zirâ istese desteklikler yardımı ile kolayca dolaşabiliyordu artık.

Fâtıma Ana şimdiden mahalleli ile görüşmüş, düğün için kimler ne pişirecek ayarlamıştı.

Hiçbir çeyizim olmadığı için kendimi mahcup hissediyordum. Âişe bunu fark edince, kendi çeyizinden birkaç şeyi bana hediye etti. Bu beni o kadar duygulandırmıştı ki, başta kabul etmesem de sonradan ona sımsıkı sarılıp biraz gözyaşı dökerek kabul ettim.

Fâtıma Ana yarın hamama gideceğimizi söylemişti. Ertesi gün de kına gecesi olacaktı zaten. Mus'ab ve ağababa başka bir yere gideceklerdi, mahallenin tüm kadınları bizim evin bahçesinde yapacağımız kınaya davetliydi.

Bütün bu olanlar suyun pürüzsüz bir olukta akışını andırıyordu. Ben sadece bana denilenleri yapıyordum, ve günler birbirini kovalıyordu.

Bir ara, Fâtıma Ana Hatice Teyze'den bir şeyler almam için beni yolladı. Üzerimi giyip bahçe kapısından çıkmıştım ki sokakta Mustafa ile karşılaştım.

iflilak: yeryüzünü bulutlar kapladıWo Geschichten leben. Entdecke jetzt