· 28 : bâhem ·

66 13 0
                                    

"Bir gemiden görünen gökyüzü. Yüksek dağlardaki yaylalar.
Hatıran ışık gibi, duman gibi, o sessiz gölcük gibi.
Ötesinde gözlerinin durur yangında akşam kızıllığı.
Fırıl fırıl sonbaharın kuru yaprakları ruhunda."

Merdivenlerden çıkmaya başlayınca onun adımlarını takip ettim.

Birkaç basamak çıkmıştım ki aniden soru işaretleri zihnimin merkezini bir sis misali kapladı.

Bir adım daha atamadım.

"Sen..."

Yavaşladı.

"...benim adımı nereden biliyorsun?"

O da durdu.

"Daha evvel tanıştığımızı hatırlamıyorum."

Hâlâ sırtı dönüktü, bana bakmıyordu. 

Ve tek bir kelime dahi etmiyordu.

"Hatırlayamıyorum." diye fısıldadım, daha çok kendime.

Hiç beklenmedik bir şekilde karşıma çıkan bu genç adamı, tanıyor muydum? Zihnim ile  aram yıllardır iyi değildi. Bana sık sık oyun oynardı. Kendimi bildim bileli, saklambaç oyunundaki gibi anılarımı kovalayarak yaşıyordum. Unutmalarım her zaman olmuştu fakat son zamanlarda sıklaşmıştı, doktor bunu kullandığım ilaçlara ve yaşanılan travmalara bağlıyordu. 

Beyin, basit bir denklemdi aslında. Sana acı mı veriyor? Unut. 

Karmaşık olan kalpti, beyin değil. Kalp, unutmazdı. Hisler, unutulmazdı.

Bir insanı unutmuş olsanız dahi, onu görünce kalbinizin hızlanması kaçınılmazdı. Babamı her geçen gün unutuyor olsam da, dışarıda bir yerlerde baba-kız gördüğümde bunca heyecanlanıyor olmam da bu yüzdendi. 

Anılarımı kaybediyor olsam da içinde saklı olan duygular beni hiçbir zaman terk etmemişti.

Bir an, bana dönecek sandım. Başını yana çevirdi fakat benim olduğum tarafa bakmadı. Aksine, tekrar önüne dönerek sorumu yanıtsız bırakmayı seçti.

"Eğer buradan çıkmak istiyorsan, acele etmemiz lazım."

Annem... Her an gelebilirdi.

İçimdeki büyük merakı bastırdım. Buradan kurtulduktan sonra bir şekilde onun kim olduğunu öğrenebilirdim. İlk olarak buradan çıkmam gerekiyordu.

"Peki." 

Ve onu takip etmeye devam ettim. 

Odamın olduğu katı da geçmiştik. 

"Tam olarak nereye gidiyoruz acaba?"

"Sessiz ol."

Ve çıkmaya devam ettik. Ardından bir kapıdan geçtik.

Burası alışık olduğum koridora çok benziyordu. Fakat duvarların rengi farklıydı. Ve buradaki odalar... Hapishaneyi andırıyordu. Hastanenin, hastaların durumuna göre katlara bölündüğünü biliyordum fakat daha önce hiç bu kata gelmemiştim. İçim ürperdi. 

Birkaç hasta vardı koridorda, fakat onların da ancak sakinleştiricilerin etkisi ile yatıştıkları için çıkmalarına izin verildiği belliydi. Her birinin yanında bir sağlık çalışanı vardı. 

Ben düşüncelere dalmışken o koridoru kontrol ediyordu.

"Sen burada bekle beni."

"Ne? Ne demek bekle?"

iflilak: yeryüzünü bulutlar kapladıWhere stories live. Discover now