❄️ KONSEY

43.7K 3.8K 1.8K
                                    

DİKKAT!! tüm geçmiş olsunlarınız, dualarınız için teşekkür ederim. Herkese dönemedim lütfen kusura bakmayın. Bir aydır belimde bir sıkıntı var. Bunun moral bozukluğu üstüne başka sıkıntılarında olmasıyla wattpadde yazma durumum sekteye uğradı. Artık eskisi gibi saatlerce bilgisayar başında oturamıyorum bu bölümü bile kaç günde yazdığımı ben biliyorum. Lütfen dualarınızı eksik etmeyin. Bölümlerin gelmesinde bir daha bu kadar uzun bir ara olacağını sanmıyorum. İnananın elimden geleni yapıyorum. Ayrıca haftaya birde üniversitem açılıyor. Sabrınız için teşekkür ederim. Bölüm biriktirip okumak ya da hemen okumak sizin kararınız. <3

▏₰ Alysa

Güz yaprakları düşüyordu.

Sonbaharın kapıya dayanmasıyla birlikte dallardan sarkan yapraklar koyulaşarak, pastel renklere bürünmüşlerdi. Aylarca sürecek olan uykularına dalmadan evvel doğa ana üstlerindeki ağırlıktan kurtulma fırsatı tanımıştı onlara. Zira bir gün yeniden doğmak istiyorlarsa önce ölmeleri gerekiyordu. Yazılı olmayan bu kanunlar evrene hükmeden yegane unsurlardı. Ne yok edilebilir, ne de en baştan yaratılabilirlerdi.

Yılın en sevdiğim aralığı hazan zamanıydı. Belki ölümle bağdaştığından, belki de tükenişe rağmen vazgeçilmeyen umuttandı. Sebebini bilmiyorum.

Yerdeki gazel yığınına süzülerek düşen yapraktan bakışlarımı alarak, önüme döndüm. Elalarım sonu yokmuşçasına uzanan gökyüzünün altında, bir tablo edasıyla dalgalanan kızıl saçlara takıldı. Yoğun gün ışığı ondan başka her şeyi pusluyor gibiydi. Geniş omuzları giydiği yarı zırhlı kıyafetin altında ulaşılmaz duruyordu. Oysaki bir adım gerisinde bekliyordum. Arkasını dönse ilk gördüğü kişi ben olacaktım. Varlığını somut bir şekilde hissettiğim mesafe dokununca geçecek türden değildi. Eksik olan parçaları bulamadıkça bir şeyler yeterli gelmeyecekti.

Huzursuzdum.

Neden doğru olduğunu bilerek yerleştirdiğim yapboz parçaları şimdi bu denli yanlış geliyordu? yarım olmaya alışıktım üstelik. Hepsi bu adamın suçuydu, ayarlarımla oynuyordu. Yeşerecek olan tehlikeden habersizce hem de.

Festivale gitmeden önce yaşadığımız geceyi hatırladığını söylemişti. Bu durum beni utanç içinde bıraksa da bir yanım sözleriyle rahatlamıştı. Geç saatlerde klana dönmek zorunda kaldığımızdan elbette konuşacak şansı bulamamıştık. Ertesi günde yapılacak toplantıdan dolayı gelecek misafirleri memnun edebilmek için her şeyin yolunda gittiğinden emin olmamız gerekiyordu. Garip bir şekilde o anın yaklaştığını düşünmek beni heyecanlandırdığı gibi korkutuyordu da. Sanki duymak istemeyeceğim şeyleri işitecektim. Duygularım kadar bocalamıştım.

Giriş kapısının önünde dikiliyorduk. Son kontrollerden sonra saat yaklaştığından konuklarımızı karşılamamız lazımdı. Gideon en önde dururken sol çaprazında ben ve Yulier, sağdaysa Hyugayla Metus vardı. Üçgen kenarlarına benzer bir pozisyon almıştık. Diğerleri yemeklerle ilgilendiğinden gelmemişlerdi. Zaten az sayıda kişinin olması anladığım kadarıyla prosedürmüş. Klanın en yüksek statüsündeki kişilerin gelmesi adettenmiş. Hatta sıradan Kurtların karşılaması saygısızlık, hakaret olarak bile algılanabilirmiş. Aslında benim geldiğim yerden pekte farkı yoktu kuralların. Gelenekler aynı kalsa da isimler değişiyordu.

Benim niye onlarla kaldığımsa muammaydı. Ortamı bozmaktansa sorgulamadan yanlarında kalmayı tercih etmiştim. Surun ana kısmı olan geniş kapının iki yanında nöbetçi kuleleri bulunuyordu. Boyları beş metre kadardı. Her iki kulede bir Kurt bekliyordu. Gözcülük yaparak, topraklarının güvenliğinden emin oluyorlardı. Düşmanın ilk önce onları alt etmek isteyeceği kesindi. Tabi sınırın ardındaki dönüşmüş Kurtları varsaymazsak.

KIŞ ÖPÜCÜĞÜ |Tamamlandı|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin