Bölüm 15

867 86 76
                                    

Yazar

Jimin duştan çıktıktan sonra odada volta atan Jungkook'a saç kurutma makinesini kedisi için kullanıp kullanamayacağını sormuştu.

Kendi saçları kısa olduğundan çabuk kuruyabilirdi ama kedisinin buna ihtiyacı vardı. Jungkook ise hemen onaylamış hatta yardım edebileceği bir şey varsa da gönüllü olduğunu söylemişti. Böylelikle Jimin kediyi tutarken Jungkook da ıslak tüylüyü beceriksizce fakat hevesle kurutmaya başladı.

Bu sırada her ikisinin yüzünde küçük bir tebessüm geziyordu.

Jungkook, işine ne kadar yabancı da olsa çabucak kavrayıp kediyi ürkütmeden tüylerini kurutmuştu. İşi bitip gözleri hala nemli olan turuncu tutamlara takıldığındaysa zaman duruvermişti. Damlalar, kum saati gibi beyaz boyundan sicim sicim kayıyor ve nihayetinde yaka kısmında gözden kayboluyordu.

Jungkook kuruyan dudaklarını yalayıp makineyi kapattı.

Jimin'in kucağında bulunan kedinin kafasını okşarken kedi de içgüdüsel, kafasını okşayan eline doğru kaldırdı. Tabi bu sırada o, kedi yerine kucağındaki kediye gülümseyen portakalı izliyordu.

"Senin de saçlarını kurutmak gerek."

"Gerek yoktu. Geç oldu, ses yapmayalım."

Jungkook'un kulakları itirazları duymadı. Hafifçe Jimin'in beline yerleştirdiği elleri onu yatağın sonuna çekti.

"Otur."

Jimin kendisine gösterilen halıya yerleştiğinde Jungkook da yatağa oturup turuncunun saçlarını kurutmaya başlamıştı. Nemli turuncu tutamlar parmakları arasında dans ederken ılık havayı saç uçlarına, ensesine bazen de saçlar havada dikili kalsın diye gelişi güzel tutuyordu. Havada elektriklenen turuncu tutamlara kahkaha atmamak için  kendini zor tuttu.

Jimin ise karıncalanan saç dipleri yüzünden irkilmemeye çalışıyordu. Bütün başı, Jungkook'un parmaklar altında uyuşup uykusu gelmişti. Oturduğu yerden kalkmamayı, saçlarının hep bir yerlerinin nemli kalması için dua ediyordu.

Jungkook da çaktırmadan kurutma makinesini havaya tutmaya başlamıştı. Bu davranışı şöyle yorumladı: -Sadece saçın nemini birden kaybetmesini önlemek için yapıyorum-

Kurutma makinesi kapansa bile şekil vermeye devam etti.

"Saçların havadan elektriklendi. Düzeltmeme izin ver." Sesi boğuk çıkmıştı.

Jimin de başını onaylayarak hareket ettirdi çünkü sesinin içerlerde bir yerlere kaçtığını biliyordu. Jungkook'un kucağına kafasını bırakmamaya direniyordu resmen...

Yatağa yerleşme faslı geldiğindeyse havada garip bir enerji geziyordu. Birbirlerinin suratına bakmak zorlaşmış, hareketleri beceriksizleşmişti. Jungkook tişörtünü çıkarıp gardırobunu açtığında arkasında ağzı bir karış açık portakaldan haberi yoktu.

Jimin gördüğü kaslı geniş omuzlar yüzünden şoka uğramıştı. Kendi omuzları hiç böyle değildi. Gerçi karşısındaki bir polisti. Her gün antrenman yapıyor olmalıydı. Jungkook siyah bol tişörtünü kafasından geçirene kadar da arkasına dönmedi. Döndüğündeyse karşılaştığı hayran bakışlar yüzünden gururu okşanmamış değildi. Sonuçta kendisi için vücudunu geliştirse de taktir edilmeyi seviyordu.

"Gördüklerini beğendin mi?"

"Ben... Ne? Ben hiçbir şey-" Jimin'in yüzü kıpkırmızı olmuştu o yüzden konuyu değiştirmek için genç polisin hemen arkasında açık duran gardırobun içinden gözüken polis üniformasını parmağıyla gösterip:

"Ben... Ben buna bakıyordum." Dedi.

"Ya öyle mi?" Jungkook'un yüzünde yaramaz bir tebessüm belirdi.

"Üstümde görmek ister misin? Polis okulundayken kızlar bayılırdı."

"Ben bayılmam." (Umarım)

"Çünkü daha üstümde görmedin. Neyse gel, yatalım."

Yatağa her ikisi de yerleştiğinde bir garip olmuşlardı. Işık söndüğünde ayın yılgın ışığı sadece yüz hatlarını belli ediyordu. Jungkook'un gözleri dolgun dudaklarda gezdi. Ay ışığında bile parlak ve dolgun duruyorlardı. Jimin'in gözleri ise ince ama şekilli dudakların altındaki küçük bende.

"Yarın iş başı, uyusam iyi olur."

"Evet, iyi olur. Şey..."

"N'oldu?"

Jimin'in kızaran yanakları neyse ki bu loş odada seçilmiyordu.

"Şey... Cidden bana gösterecek misin?"

"Neyi?"

"Ünifor-manı? Eğer okuyabilseydim ben de polis olmak istiyordum da-"

Jungkook'un yüzünde sıcak bir tebessüm oluştu.

"Olur. Yarın sabah erken kalk, işe gitmeden önce senin için giyerim."

"Tamam, teşekkürler."

Jungkook'un gözleri hareket eden dudakları fısıldaşmanın bahanesiyle pür dikkat izliyordu. Takip etmezse bu karanlık odada sevimli ses tonunu anlamayacak gibiydi; fakat işin zor kısmı karanlıkta oynayan dudakları izlemekti. Daha fazla konuşması için turuncuyu teşvik etti.

"Bir erkekle sevgili olmak farklı mı?"

"Ah- Bilmem. Bunun üstüne düşünmedim."

"Bir erkeği öpmek zor mu?"

"Değişir." Jimin'in kalbi hızla atarken karşısındakinin kalp ritmini duymasından korktu.

"Nasıl oluyor, bir kadınla olduğu gibi mi?"

"Bir kadın-la öpüşmedim."

"Hiç mi?"

"Hiç. Sen?"

"Öpüştüm. Söylenilen kadar büyüleyici bir şey değil. Hemcins için de aynı mı?"

"Eğer karşındaki kişiden hoşlanıyorsan en büyüleyici şey olsa gerek."

"Öyle mi? Nasıl anlarsın hoşlandığını?" Jungkook yutkundu.

"Gözlerini ondan alamıyorsan, sürekli ona bakmak istiyorsan; fakat aynı zaman da çekiniyorsan, denemelisin."

"Neyi?

"Öp-meyi. Bu anlamanın en iyi yolu."

"Kim olursa olsun?"

"Kim olursa olsun. Kaybedeceklerin, kazanacağının yanında anlamsız kalacaktır."

*

*

Jungkook uzandı, kavradı ve yavaşça öptü.

(Hayalinde...)












Portakal -JikookWhere stories live. Discover now