21-Ağva'da

1.8K 163 0
                                    

ASYA

Utku'nun zoruyla istemeden de olsa kendimi Ağva'da bulmuştum. Patronum tatil yapmamı emretmişti çünkü. Burası İstanbul'un Şile ilçesine bağlı, Karadeniz kıyısında küçük ve şirin bir yerleşim yeriydi. Nehrin kıyısında pek çok otel vardı. Ben de Göksu Nehri'nin kıyısında küçük bir otele yerleşmiştim. Bungalov şeklinde bir sürü odası vardı otelin. Nehrin Karadeniz'e birleştiği yerin manzarasını oldukça sevmiştim. Huzur bulabileceğime inansam bu manzaranın gerçekten de bana yardımı dokunabilirdi.

Kafa dinleme niyetiyle gelmiş olsam da kafamı başka yere bırakamadıkça iyi olamayacağımı biliyordum. Sarp'ı tamamen kaybetmiştim ve bu beni tahmin ettiğimden daha çok yaralamıştı. Bu durum kendi içimde ciddi bir muhasebe yapmama neden olmuştu. Sarp kısa zamanda benim için çok değerli bir insan haline gelmişti ve değerini de ona sadece arkadaş ya da dost diyerek tanımlayamazdım. Sonuç kabul etmek istemesem de ayan beyan ortadaydı.

Ben Sarp'a aşık olmuştum!

Ben. Sarp'a.

Bunu ilk yüksek sesle kendime söyleyişim resmen tüm bedenimi titretmişti. Ben Asya, akıl mantık insanı, asla bir erkeğin beni bu hale getireceğine ihtimal vermezdim. Geçen sene birisi böyle söylese hadi oradan der mümkün değil inanmazdım.

Bütün o aklı başında hallerim beni tamamen terk etmişti. Resmen bambaşka bir insana dönüşmüştüm. Aslında dışarıdan hayatıma bakıldığında her şey yolundaydı. Derslerim iyiydi, güzel bir işim vardı. Utku ile ve arkadaşlarımla aram iyiydi. Ama kendimle baş başa kalmaya tahammül edemiyordum. Kendimi sürekli meşgul etmem gerekiyordu. Meşgul olmadığım anda Sarp'ın son sözleri, onunla yaşadığımız güzel anlar, hepsi bombardımana tutuyordu beynimi. Ama elimden bir şey de gelmiyordu. Kendim için atacağım herhangi bir adım babama, anneme ve Sarp'a zarar verirdi. Bencil bir insan değildim ve bu yüzden yapılabilecek en iyi şey ondan uzak durmaktı. Peki bu neden düşündüğümden daha zor oluyordu?

Aşk yüzünden...

Ben düşüncelerimin içine hapsolmuş sahilde otururken telefonum çaldı. Arayan tabii ki baş denetmenim Utku'ydu.

"Beni tatile gönderdin ama hala rahat yok." diyerek sitemli şekilde telefonu açtım.

"Patronu tarafından zorla tatile gönderilen üzerine bir dünya şikayet eden tek insansın."

'Ben şikayet etmiyorum ki. Ne güzel çalışıyordum işte. Asıl senin patron olarak benim gibi çalışanları çok sevmen lazım, sen de bir cinssin." Bulunduğum tüm bu sahte sistemlerin ardından Utku'ya olan minnetimi belirtmek istiyordum. Çünkü o hayatımda olmasaydı gerçekten de hayat çok daha zor bir hale gelirdi.

"Utku gerçekten çok teşekkür ederim. Yani tüm desteklerin için, gerçekten. Sen karşıma çıktığın için çok şanslıyım."

Ve tüm sorunlarımızın arasında Utku için en büyük belalardan birisi kardeşiydi. Ben Utku'nun yalancısıyım. Tam olarak tanımasam da bence Umut çok komikti. "Sen nasılsın, ne yapıyorsun? Umut'a ulaşabildin mi?"

"Hala o işle uğraşıyorum sorma. Konsolosluğa ulaştım, onlarda polisle iletişime geçtiler. Ama bizim sorumsuzun suçu büyük herhalde. Bir işlem yapamadık. Muhtemelen gidip müdahale etmem gerekecek. Bende uçak ayarlamaya çalışıyorum. Bunca işimin gücümün arasında uğraştığım şeye bakar mısın? Ben şimdi nasıl kızmayayım? Koca adamla uğraşıyoruz."

"Utku lütfen bak sakin ol. Olan olmuş artık, sinirlenmen sadece sana zarar veriyor. Bence halledemeyeceğin bir şey değil. Hem çok yoğun çalışıyorsun, seyahate çıkmış olursun." Eh, biraz pozitif psikolojinin kimseye bir zararı olmazdı.

"Asya bakış açına hayranım gerçekten. Bir dahaki tüm vukuatlarına seni de yanımda götüreceğim. Beraber ülke ülke gezeriz Umut'u peşinden." Fena fikir değildi aslında.

"Bana uyar," dedim gülerek. "Ne güzel gezmiş olurum. Hem belki zamanla  Umut akıllanır bir daha sorun çıkarmaz."

"Hiç sanmıyorum gör bak seksen günde devri aleme dönecek halimiz. Yalnız benim şimdi uçağa yetişmem gerekiyor. Çok dikkat et kendine, dönüşte işimiz çok. Seni iyi ve mutlu bir halde bekliyorum."

"Görüşürüz. Sende kendine dikkat et."

Hayatın son dönemde karşıma çıkardığı en güzel şeydi Utku. Olmayan ağabeyimdi, dostumdu, patronumdu. Hele böyle zor şeyler yaşadığım, düştüğüm her an yanımda olacağına dair güven vermesi paha biçilemezdi. Gözlerinde görüyordum bunu, bana gerçekten değer veriyordu.

Telefonu kapattıktan sonra güneş batıp hava soğuyunca acıktığımız hissettim. Otelin restoranına geçip kendime yiyecek bir şey söylerken gözüm ilerideki masada oturan yaşlı bir çifte takılı kaldı. Özel bir günleriydi herhalde, oturdukları masa süslenmişti. Adam kadının elini tutuyordu, bakışları ise o kadar aşk doluydu ki. Aramızdaki mesafeye rağmen birbirlerine olan sevgilerini anlayabilirdiniz. İster istemez imrendim, içimde bir yerler kırıldı. Hiç bir zaman gerçek olabileceğini düşündüğüm bir şey değildi bu. Bir insan başka bir insanın nasıl önceliği olabilirdi? Ortada hiç bir sebep yokken bir insanı sevebilir miydiniz? Şu halde olmasam asla imkan vermezdim. Ama sevebiliyormuş insan işte. Hiç bir çıkarı olmadan, hiç bir neden olmadan... Hayatında daha önce hiçbir yer kaplamamış olan bir insana fazlasıyla değer verebiliyormuş.

Yemek boyu içimde buruk bir hüzünle onları izledim. Önce yemeklerini yediler, sonra da dans ettiler. İçimden mutluluklarının hep sürmesini diledim. Yemeğimi bitirip tek başıma odama geri döndüm.

Yatağıma uzanıp kitabımı okumaya karar vermiştim. Sakin bir gece geçirmeye kararlıydım. Kafamdaki düşüncelerin beni ele geçirmesine izin vermeyecektim. Ama gecenin benim için yeni sürprizleri olduğunu bilmiyordum. Kapımın çalınmasıyla daldığım kitabından kafamı kaldırıp sinirle kapıya baktım. Gece gece kim rahatsız ediyordu acaba beni? Bir hışımla kapıyı açtım, karşımda duran kişiyi idrak edebilmek için gözlerimi iki defa açıp kapatmam gerekti. Elimden düşen kitabımı hiç söylemiyorum.

"Sarp!" Ağzımdan kopan ufak bir çığlıkla olduğum yerde karşımdaki adama bakakaldım.

Yol Arkadaşım (Tamamlandı)Where stories live. Discover now