5

1K 118 50
                                    

O gün uyandıklarında Prens Jeon ve Tae aynı yatakta uzanıyorlardı. Sabahın hassas sıcaklığı sadece odayı değil birbirlerine bakarak uyanan ikilinin içini de ısıtmıştı.

"P-prensim yerde yatmam daha uygun olur-" Prens gülümseyerek karşısındaki meleğin saçlarını karıştırdı. 

"Seni benden aşağı gören nedir Taehyung? Atalarımızın yaptıkları mı? Neden insanlar atalarının yaptığı hatalar yüzünden yargılanmalıdır ki?! İkimiz de eşitiz güzelim, bana adımla seslen lütfen efendim deme." Taehyung'un yanakları, Jungkook'un laf arasında kullandığı kelimeyle al al olurken Jungkook onu daha fazla utandırmak istemeyip ayaklandı.

"Bugün tüm günümü seninle geçirmek istiyorum Taehyung-ah! Ama öncelikle kahvaltı etmeliyim." Taehyung usulca kafasını sallarken kapıdan çıkmak üzere olan Jungkook duraksadı. 

"Hmm madem eşitiz, benimle kahvaltı yapmak ister misin?" Taehyung gözlerini kapatan bandajı umursamadan gözlerini kocaman açtı. 

"Pren- ah Jungkook üzgünüm ancak bu dileğin gerçekleştirilemez-" Jungkook damağını cıklatmış ve Taehyung'un kucağındaki eline uzanıp onu demirliklerden öteye çıkarmaya çalışmıştı. Lakin amacı gerçekleştirilemeden Taehyung elini sertçe çekerek bedenine dolamış, titreyen bedenine hakim olmak istercesine ellerini sımsıkı yapmıştı.

"Jungkook sen git, gelmek istemiyorum." Jungkook'un yüzü bariz bir şekilde düştüğünde ortam gergin bir hal almıştı. En sonunda daha fazla ısrar etmemeye karar vermiş ve Taehyung'un saç tutamlarını karıştırıp onun görmeyeceğini bile bile gülümsemişti. 

"Tamam, ama bir gün dışarı çıkacak cesaretin olursa bana söyle lütfen Taehyung-ah. Yarım saate geleceğim." Ardından Taehyung'a kısaca sarılıp odadan çıkmıştı. Taehyung hala hafif titreyen bedenini yatağa attığında az önce yaptığı şeyi hatırladı.

 Tüm bedeni ürperirken Tae kendisine hayret etti. O böyle biri değildi. Tüm gününü şehirde gezerek geçiren, geceleri bile evde daralıp dışarı çıkan birisiydi o. Nasıl bu hale gelmişti? Nasıl bu kadar düşmüştü? Yavaş yavaş aklına akın eden gerçeklik, her geçen saniye gözlerini büyütmesine neden oluyordu. Sanki yıllarca zihnini başkası yönlendiriyor gibiydi. Sahi en son ne zaman geleceği hakkında düşünmüştü?

Tüm bunları sorgularken çoktan yarım saat geçmişti. Jungkook elinde bir pikap ile içeri gülümseyerek ve gözlerini yumarak girdiğinde Taehyung girdiği transtan çıkmıştı. Elindeki pikaba kaşlarını çatarak baktığında Jungkook Taehyung'un sessizliğini fark edip açıklama ihtiyacı duymuştu.

"Şarkı dinlemeyi severim. Yabancıların seni rahatsız ettiğini duydum bu yüzden adamlarım değil ben getirdim." Pikabı yere yavaşça koyarken tek elini ensesine atıp kaşımıştı.

"Çok güzel düşünmüşsün, gel yatağa otur." Tae kendisine ait olmayan bu yerde bile misafirperverliğini koruyordu. 

"Bu benim en sevdiğim şarkı! Bakalım sevecek misin.." Sonu doğru mırıldanarak sadece kendisinin duyabileceği bir tonda konuşsa da Tae insanları görmediği bu süreç boyunca kulaklarını geliştirmişti.

Tanıdık müzik Taehyung'un kulaklarına dolarken gözleri yaşarmıştı. Annesinin en sevdiği şarkıydı bu, her sabah bu şarkı ve yumurta kokusu eşliğinde uyandırırdı biricik oğlunu. Taehyung'un boğazından yükselen hıçkırıkla Jungkook hızla kapalı gözlerini açmış ve Tae'ye dönmüştü.

"B-ben üzgünüm. Açmak istememiştim bir anısı varsa cidden-" Taehyung kafasını iki yana sallamıştı. 

"Sorun değil sadece a-annemi hatırladım." Jungkook şarkıyı açtığı için saniyesinde pişman olmuştu. Elini Taehyung'un omzuna sarıp onu kendine çekerken sadece özür kelimeleri fısıldıyordu. Her şey adına, o gün abisine engel olamaması, onu bu lanetten kurtaramaması, yıllarca burada hapis etmelerine tepkisiz yaklaşması adına her şeye, her bir tepkisine özür diliyordu. 

Medusa | TKWhere stories live. Discover now