8

836 94 48
                                    

Taehyung o sabah odaya kahvaltısını vermeye gelen hizmetli tarafından fark edilmişti. Gözleri bağlı bir şekilde sedyeye kaldırılmış ve sarayın dışındaki düşük bütçeli bir revirde tedavi görmüştü. Oradaki insanlar bile Taehyung'u tedavi etmek istememiş, ancak askerlerin zoruyla görevlerini tamamlamışlardı. 

Taehyung o gün havale geçirmiş ve belki de ölüm döşeğine gelmişti. Onu kimsenin umursadığı yoktu, kraliçenin gitmeden önce verdiği katı emri olmasa şu an cesedi çöplükte çürüyor olurdu. Bir de Prens Jungkook vardı elbette. Saraydaki herkes bu geçen 5 ayda Taehyung'un onun zaafı olduğunu anlamışlardı. Prense ses etmeseler de Taehyung'un ona fahişelik yaparak yaklaştığı dedikodularını içten içe yaymışlardı.

Zira Taehyung hayatı boyunca bu tür söylemlere maruz kalmıştı. Laneti bile bu yüzdendi. Tek istediği çirkin olmaktı, güzellik bahsedilen kadar iyi bir şey değildi çünkü.

Taehyung birkaç gün sonra odasına alındığında sadece hayatta kalacağı kadar yemek yiyor, eline düşen her fırsatta kendini öldürmenin yollarını arıyordu. Hayır Taehyung bir ergen değildi, Taehyung 4 gün önce ergenlik çağında bir adamı öldürmüş bir katildi. Taehyung 16 yaşındaki bir ergenken tecavüz edilmiş bir fahişeydi. Taehyung ona tecavüz edilmesine rağmen sırf genlerinden dolayı lanetlenmiş bir ifritti. Daha 17'sinde ilk cinayetini işleyen bir katil, sırf bir adama güvendiği için bir fahişe, lanetlenmiş bir ifritti. Ama kesinlikle bir ergen değildi.

"Taehyung..." Taehyung ona seslenen adama her zamanki heyecanıyla dönmedi. Kafasını dahi çevirmedi. Sadece delirmiş bir şekilde sallanıyor ve donuk bakışlarıyla bir noktaya kilitlenmişti. Dudakları o günkü krizden sonra dişleri tarafından parçalanmış, saçları dökülmüş, göz altları mosmor, bir deri bir kemik kalmış ve ruhu boş bir şekilde karşısındaydı. 

"Taehyung ben," Taehyung susmasını diledi sadece. Adını dahi ağzına almasını istemiyordu. Yanılmıştı Jungkook de herkes gibiydi.

"Bana bahane sunmaya geldiyse-" Jungkook boğazındaki yumruyla konuştuğunda ikisi arasında pek de konuşulacak bir şey kalmamıştı.

"Ben evlendim." Sessizlik tüm odayı sarmaladı. İkisi de ses çıkarmadı. Jungkook dolu gözlerle karşısındaki güzel çocuğa bakıyordu. Sadece 5 gün içerisinde neler olmuştu ona...

"Ne mutlu size efendim." Taehyung boğazına oturan yumru yüzünden zar zor konuştu. Ne diyebilirdi ki? Onun kendisini sevdiğini sanmıştı. Onun da aşık olduğunu düşünmüştü. Aptallıktı. Kim bilir kendisi çöplükten farksız olan revirde tedavi edilirken, o karısıyla özel dakikalar geçiriyordu. Gerçi saçmaydı. Yaptığı kıskançlık, hissettiği öfke ve kin saçmaydı. Aralarında bir şey yoktu. Taehyung ilerisi oldun istemişti lakin hiçbir zaman olmamıştı. Onlar dost, derttaş, kardeş olabilirdi en fazla. Ki, Taehyung gibi lanetli bir mahkumun bir prensle böylesine bir ilişkiye girmesi bile nimetti.

Jungkook dayanamayıp dişlediği alt dudağını serbest bıraktığında boğazından hıçkırık koptu. Taehyung'u böyle görmeye dayanamıyordu. O da karşısındaki 'lanetli mahkumdan' farksızdı. Farklı bir tepki beklemişti ondan. Üzülmesini, ağlamasını beklemişti. Zira tek bir damla düşse o güzel gözlerinden yakardı bu evliliği. Şimdiyse içten içe büyük bir kuşku oturmuştu yüreğine, tüm bu delicesine tutkuyu hisseden sadece kendisi miydi? Kalplerinin 

"Taehyung-ah bir şeyler de b-bağır çağır kız ama nolur bir şeyler de!" Taehyung usulca göz bandını gözlerine geçirdi. Dudaklarını sahte olduğu bariz bir şekilde iki yana kıvırırken bandajın altından göz yaşları akın etmişti. Sesinin titremesinden korktuğu için defalarca kez yutkundu.

"O güzel mi?" fısıltı halinde çıkan sesi ile gülümsemesi düştü. Jungkook görsün istemedi, yeni evlenmişti bir de kendisi için endişelenip moralini bozsun istemedi. 

Medusa | TKWhere stories live. Discover now