01/09/1993 - karşısında james duruyordu, lily'nin gözleri ile.

500 57 10
                                    

Parmaklarının eklem bölgeleri, sandığını sıkıca kavrarken bembeyaz olmuştu

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Parmaklarının eklem bölgeleri, sandığını sıkıca kavrarken bembeyaz olmuştu. Ne kadar sakin, asil ve normal durmaya çalışırsa çalışsın ellerinin titremesini bastıramadığı göz ardı edilemez bir gerçekti. Gözleri ise yalnızca tek bir yere kilitlemişti hipnoz olmuş gibi. Bir iki saniye bakışlarını çekerse baktığı yer yok olacakmış gibi hissediyordu.

Titriyordu.

İstediği tek şey, bir an önce buradan kaçıp gitmekti. Çünkü yıllar sonra buraya gelmek aklının ucundan bile geçmemişti ve şu anda burada öylece dikilmek anlamlandıramadığı duygulardan bacaklarının titremesine neden oluyordu.

Yıllar sonra dokuz ve onuncu peronun birbirinden ayuran duvarın karşısında elinde sandığı olan bir yetişkin olarak duracağını asla düşünmemişti.

Bu düşüncelere karşın sarsılmaya engel olamadı ve kendine yeniden hatırlatma zorunluluğu hissetti.

Oraya bir Profesör olarak gidiyorsun. dedi kendi kendine. Kendini azarlıyotmuş gibi hissediyordu yaptığı çocukluklardan dolayı. Sakinleşmeye, yatışmaya ihtiyacı vardı. Bir öğrenci olarak değil. Yanında arkadaşların yok!

Bunu bilmek ilerlemesini daha da zorlaştırıyordu. Peron 9¾'e giriş yapan duvara koşarmadan önce heyecanlı Remus'u sakinleştirecek ailesi yoktu yanında.

Babası, duvara çarpmayacağı ile ilgili güvence vermeyecekti, bir muggle olan annesi ise pek bir şeyden anlamasa da güven veren sıcak gülümsemesi ile arkasında durup onu desteklemeyecek, trene binmeden önce ona sarılmayacaktı.

Remus bundan sonra hayatı boyunca kendi ilerleyecekti.

Bütün Büyücülük Dünyası tarafından dışlanan bir kurtadam olarak. Kendi başının çaresine bakmak için uğraş verecekti.

Derin bir nefes aldı ve aynı ufak bir çocuk gibi, aşırı heyecanlı olduğu için perona doğru koşmaya başladı. Kalbi kulaklarında atarken eskiden gelen bir alışkanlıkla gözlerini kapattı, ancak kulağına yeni bir kalabalığın ve bir buharlı trenin sesi dolduğunda gözlerini araladı ve etrafına göz atma cesareti gösterdi.

İşte... Hogwarts Express'i yeniden bütün ihtişamı ile karşısında duruyordu, aynı yıllar önce olduğu gibi. Hiç değişmemişti. Sadece ona bakınca acı tatlı bir nostalji hissenin vücudunu ele geçirmesine engel olamıyordu Remus.

Belki de zamanın değiştirmedi nadir şeylerden biri de bu emektar trendi.

Birkaç saniye orada bekledi ve etrafını izledi... Aklına dolan hatıralar ile dolan gözlerini kırpıştırma ihtiyacı hissetti.

"Hepiniz sulugözsünüz!" demişti James o gün. Hogwarts'tan mezun olup, bir daha birer öğrenci olarak geri binmemek üzere o trenden indiklerinde. Bir türlü susmak bilmemişti.

"Bu perondan ayrılıyor olmamız, bir daha buraya gelmeyeceğimizi göstermez. Hepimiz çocuklarını uğurlayan ebeveynler olarak buraya bir gün geri döneceğiz. - Bana hiç öyle bakma Aylak evet seni bile bir gün evlendireceğiz bundan eminim.-"

"Peh... Sensin sulugöz." demişti Sirius, James'in bu sözlerine karşın. "Ayrıca benim evleneceğim düşünmen oldukça saçma ve komik Çatalak. Evans ile çıkmak sana kesinlikle yaramıyor. Her akşam evde kahvesini yudumlarken bulmaca çözen aile babası kesilirsin yakında başımıza."

Bunun üzerine de "Ben sana gösteririm Black." diyerek Sirius'un lanetleyen bir Lily de eksik değildi elbette.

Sirius kurduğu cümleye karşın James de gözlerini devirmişti. "O gün geldiğinde hatırlat Pati." diye homurdanmıştı kendi kendine. "Nikah şahidin ben olacağım."

İşte buradaydı... Ama yanında Harry'i yolcu etmek için gelen Potter çifti ya da evlenip çocuk sahibi olmuş herhangi bir çapulcu yoktu yanında.

Yalnızdı. Yapayalnız, sessiz ve durgun. Yaptığı tek şey ise uzun bir yaz tatilinin ardından bir araya gelmiş fazla heyecanlanlı arkadaş gruplarına öylece gözlerini dikmekti.

En azından bazılarının hayatı yolunda ilerliyordu değil mi?

En azından arkadaşlarıyla mutlu bir şekilde hayatlarına devam edebilen insanlar vardı dünya üzerinde.

James ve Lily kendilerini boşuna feda etmemişti değil mi?

Derin bir nefes çekti ve kendine gelmeye çalıştı. Etrafına çok göz atmadan direktmen trene doğru ilerlemeye başladı. Bu platformun her yerinde anıları vardı çünkü...

Slytherin tayfasına eşek şakası yapmak için bir mekanizma kurmuşlardı istasyonun bir köşesine mesela.

Ya da beşinci sınıfa başlamadan önce istasyonda Sirius'un kafesinden kaçan baykuşu her yeri birbirine katmıştı...

Yaz tatilinin bitiminde birbirlerini özleyen dört çapulcunun neredeyse birbirinin üzerine zıplamasına bahsetmiyorum bile.

Her şeyin başladığı yer, tam olarak burasıydı ve buraya yalnız başına gelmek bu kumral saçlı adamın canını acıtıyordu...

Dudağını dişledi ve trenin içine girdi. Bu kadar duygusallık ağır gelmişti bünyesine yıllar sonra. Yıllar önceki acılara alıştıktan sonra bu kadar keder ona yaramamıştı. Öyle ki, Profesörlerin hep beraber oturduğu kompartımanı arayıp bulmaya uğraşamadı bile.

Ayakları otomatikmen çapulcuların yıllar boyu hep beraber oturduğu vagona doğru gitmişti ve daha ne olduğunu bile anlamadan bile anlayamadan gözleri kapanmış uyuya kalmıştı yanağından aşağı yavaş yavaş ve tereddütsüzce süzülen bir göz yaşı eşliğinde.

Uyandığında ise karşısında kanlı canlı James duruyordu...

Lily'nin gözleri ile...

Evet. O kadar zaman bekledikten sonra bu kadar kısa bir bölüm büyük ihtimalle cinnet geçirmenize sebep olacak.

Ama olsundu. Yazar, okuyucuların bölüm ile ilgili fikirlerini almak istiyordu...

Ayrıca bu bölüm için on oy da istiyordu ama o ayrı konuydu.

Sizi seviyorum.

promises from the past | remus j. lupinWhere stories live. Discover now