3. Bölüm: Gizem Kapıları

25 3 0
                                    

2 Hafta Sonra...

Melih okula geleli iki hafta oldu. İki hafadır sesini çıkarmıyor ve Can'la anlayamadığım kötü bir bağları var. Bunun nedenini sormadım. Neden sormadım diye kızmayın. Melih o haldeyken konuşmaya korkuyorum kızacak diye. Bir de sormayı mı düşüneyim? Can ise... Onu liseye başladığımdan beri tanıyorum. O haldeyken onunla tek kelime edemem. Belki de Melih'le de bu yüzden konuşamıyorum. Can öyle diye, o da öyledir diye düşünüyorum. Koskoca iki haftayı bu sıkıcı atmosferde geçirdim diyebilirim. Tabii ki başka arkadaşım da var. Ama yaklaşık bir aydır okula gelmiyor. Nedeni ise şehir dışına gitmiş olmaları. Akrabalarından biri hastalanmış. Kim olduğunu unuttum.

Bugün pazartesi. Haftanın ilk günü olmasının sıkıcılığı bir yana, Melih ve Can'la kalmak zorundaydım. Bu durum canımı aşırı derecede sıksa da başka çarem yok.

Okula geldiğimde telefonumdan saate bakıp dersin başlamasına çok zaman olduğunu gördüm. Sınıfa çıkmaktansa bir banka oturup "Romeo ve Juliet" okumanın daha iyi olacağını düşündüm. Okul tam karşımda kalacak şekilde oturduğum bankta çantayı yanıma alıp fermuarını açtım. "Romeo ve Juliet" kitabımı alıp okumaya başladım.
Biraz sonra farkında olmadan dışımdan okumuşum bir repliği.

"Kimsin sen? Böyle geceye gizlenerek sırrımı öğrenmeye gelen kim?"

Duyduğum sesle irkildim.

"Bilmem nasıl söylemeli kim olduğumu Bir ad kullanarak! Ey güzel ermiş,
Nefret ediyorum adımdan ben de
Sana düşmandır diye.
Ben yazmış olsaydım, şimdi yırtar atardım onu."

Duyduklarım karşısında şok geçirirken, ağzım açık halde hızlıca arkama döndüm.
İki elini bankıma dayamış bir adet Melih! Sırıtmıyor. Aksine Can'a baktığı gibi bakıyordu. Hiç şaşırmadım. Zaten iki haftadır bu yüzle karşı karşıyayım.
Ve dikkatimi çeken şey ise... Replikleri ezbere biliyor! Ezbere mi biliyor? Bilmiyorum aslında.

"Nereden biliyorsun?"

"Seni ilgilendiriyor mu?"

"Ee... hayır ilgilnedirmiyor."

Sıkıntılı bir nefes bırakıp ellerini göğsünde birleştirdi. Bu durum iyice sinirimi bozmaya başladı.

"Böyle davranarak beni usandırdığının farkında mısın?"

Ve... beklenen, beni hiç şaşırtmayan cevap:

"Umrumda değil."

Hıh...

"Benim umrumda. Gerçekten can sıkıcı olmaya başladı bu durum."

"Senin umrunda olması da umrumda değil."

En azından uzun konuştu. Ah, kimi kandırıyorum ben? Kendimi avutacak şeyler arıyorum.

"Peki ne umrunda? Söylesene Melih!"

Sesimin yükselmesi beni ya da onu rahatsız etmedi. O aynı umursamazlığa devam etti.

"Neyin umrumda olduğu veya olmadığı da umrumda değil."

Şuan yüzüne bir tane yumruk geçiresim var. Şu ukalalığa bak!

ÇİLEKEŞ ANILAR | DEVAM EDİYORWhere stories live. Discover now