2. Bölüm

52 11 1
                                    

Nasılsınız?

Saati alayım;

Oy verip satır aralarına yorumlarınızı yazıyorsunuz değil mi?

Kibritçi kızın öleceğini bilseydi haylaz çocuk, alır mıydı küçük kızın terliğini?

Peki sokaktaki insanlar bilseydi satın alır mıydı kibritleri?

Ya annesi yine de der miydi sat bu kibritleri?

Kendi içinde zamansızdı kibritçi kızın ölümü. Ölüm minik kızı yakasından yakalamıştı, bedeni ona ihanet edip zangır zangır titrerken, ebedi bir sıcaklık teklif etmişti. Seve seve kabul etti küçük kız bu teklifi. Artık üşümeyecekti ya. Soğuk yoktu onun için artık. Sıcağın güvenli kollarında huzurla gülümsedi. Hiç bir derdi kalmamış gibi...

Kahkahalar ile gülerken bir anda ağlamaya başlamaktı hayat. Önce deli gibi neşelendirirdi seni sonra ise neşelendiğin yerden deşerdi kalbini. O an umursamaz olan insan geriye baktığında pişman olurdu yaptıklarına. Sorulacak sorular mühürlenirdi kalplere ket vurulurdu kemiksiz dillere. İşte o zaman acırdı o fani haline. Dilime vurduğum ket ağzımda nahoş bir tat bırakmış karşımda bulunan gözler acımı dağlamıştı. Gelen farkındalık hissi ile dilimi yavaşça çözdüm. Kaşlarımı çattım. "Beni tanıyor musunuz?" Saygıyı bir duvar misali önüme örmüştüm. Şans ihtimali beni yakalasa da bu kadar olmadığını sezmiştim. Şanslı olduğum kısım bir anda belirmesiydi. Hem de hemen önümde. Sessizce sigarasını duvara sürttü. Kafasını sallayarak "Evet." dedi, tekdüze ve yeterli bir cevaptı. Tedirgince sordum. "Buraya bilerek mi geldiniz?" Soğuğun varlığını hissettirmiyordum o an. Tenime bir esinti değiyordu fakat ben anlamlandıramıyordum. Beni nasıl bulmuştu? Ben onu aylarca ararken elimde nerde olduğuna dair hiç bir bilgi yoktu. Yanımdayken bile onu bulamamıştım. Ona dikkat etmemiştim, onun o olduğunu kavrayamamıştım. Zihnim bu kadar mı yorgundu? Bugün kaç saat uyumuştum sahi?

Caddede bulunan sokak lambası yüzümün bir kısmını aydınlatırken gölgemin devrildiği yere baktım. Gölgem benden oldukça uzun görünüyordu. Siyahtı, yalnızdı. Gergince gözlerimi kırpıştırıp yanıtını bekledim. Her saniye asır gibi geliyordu. Bana asırlarca gibi gelen süre sonunda "Bilerek geldiğim söylenemez fakat senin için buradayım." dediğinde kafam karıştı, beni bilerek bulmamış mıydı? Tesadüf müydü? Beynim lapa olmuş gibi hissettim. Aklımda peydah olan düşünceler silsilesi birbiri ile çarpışıyor ve beni boğuyordu. Gözlerini aydınlatan sokağın lambasıyken kahveleri koyu muydu, açık mı? Çözememiştim. Tam dikkatte etmemiştim.

Bir kaç adımda yanıma yaklaştı, bir kol mesafesi kalınca önümde durdu. Gölgesi benimkinin yanına devrildi. İki soğuk gölge birbirini karşılamıştı. Gözleri bir şüpheliye yaklaşıyormuş gibi keskin ve ısrarcıydı. Kirpiklerinin gölgesi her kırpışında ahenkle dalgalanıyordu. Sessizce yutkundum ve dudaklarımı konuşmak için araladım. Gerginlikten kuruyan dudaklarım çatlamıştı.

"Sizi tanıyorum fakat konuşulacak şeylerin yerinin burası olduğunu düşünmüyorum. Ben aylarca size ulaşmaya çalışırken beni umursamadınız fakat bir anda karşıma çıkıyor ve senin için buradayım diyorsunuz. İki yıl sonra sizi karşıma çıkaran sebep nedir?"

Denizin üzerinde salınan bir zevrak gibi ruhunun sallandığını haber verircesine bana baktı. Her bir dalgada daha çok sallanıp devrilecek gibi değil güçlenecekmiş gibiydi.

"Sürüldüm. Aylarca sana ve ailene ulaşmaya çalıştım ama ulaşamadım. Yeni döndüm sayılır. Döneli sadece bir ay oldu." dediğinde içimde oluşan hisse anlam veremedim. Birinin yanımda olduğunu belirtircesine içime su mu serpilmişti? Bu his mideme kramp girmesine sebep olmuştu. Yüz ifadem gevşedi. Kaşlarım ise hala çatıktı.

Gerçek Yaşamdan ArşivDär berättelser lever. Upptäck nu