Yirmi Sekiz - Vicdan ve Riyakâr Hançeri

1.9K 81 46
                                    

Sezen Aksu, Kavaklar.

Bu aralar çok yorgun ve bitkiniz, buna rağmen elimizden geldiğince güzel bir bölüm çıkarmaya çalıştık. Umarız seversiniz, güzel okuyucularımız...

İyi okumalar. ♥

-28-

Vicdan ve Riyakâr Hançeri.

Yüreğim, zemherinin orta yerinde kalakalmış; kandan nehrimde çağlayan kırmızı sıvı, buz tutmuştu. Söyleyeceğim sözler, içeçeğim antlara karışmış, bir sevdâm var ki sermestliği kendine huy edinmişti.

Gecem günüme bulanırken güneşim mâhımı da kaçırmıştı. Umut ampulüm patlamış, tüm dünyam kararmıştı lakin o karanlık, kömür gözlerin ışığını tanımıyordu henüz.

Birbirini seven iki insanın arasında, kendiliğinden gelişen bir alfabe peyda olurdu. Konuşmak gerekmezdi, anlaşmak için. Tüm bedeniniz, sevdiğinizi anlamaya odaklanırdı. Ve bu dilde kırgınlıklara, dargınlıklara yer yoktu. Ne vakit, diğer insanların oluşturduğu dili kullanırsanız, işte o zaman kırılmaya hazırlıklı olmalıydınız. İsteyerek veyahut istemeyerek camdan bile çabuk kırılan kalbinizi, tuzla buz yapabilme gücüne sahipti karşınızdaki kişi.

Bunu şu an, Eftelya'nın abimi yıkışından anlayabiliyor, hatta ispatlıyordum. Abim, acı cümleleri yutkunuşunun ardından hâlâ mutfaktan çıkan nişanlısının bıraktığı hâlde duruyordu.

Eftelya'nın ne yapmaya çalıştığı hakkında düşünüyordum. Vardığım sonuç ise abimin taşlaşmaya -en azından sadece Âsaf'a ve bana- yaklaşmış kalbini çözdürmekti. Ama bilmiyordu ki onlar ilk tanıştıklarında da abim bizi ayrı koymak uğruna Âsaf'a neler söylemişti. Çok fazla kırılmıştım ona. Mâmâfih buna rağmen sevmeyi bırakamazdım. Tıpkı senelerce Âsaf'a, yerli yersiz incinmelerimden sonra zerre sevgimden azalmaması gibi, ona karşı da azalmamıştı. Sahi, ne kadar günahını almıştım, sevgilimin. Şu an düşünüp hayallediğimde bile cevabını bulamadığım anlar var olsa nefes alırken sinemi şişirmiyordu yaşamak. Bu da ona olan sonsuz güvenimdendi. Bizi her engellemek istediklerinde, daha da bağlanıyorduk. Daha çok güveniyordum, daha da seviyordum. Sevdâm gönlüme ağır gelmiyordu ya, gayrı hiçbir şey beni ondan alıkoyamazdı.

Abim mutfakta beni yalnız bırakırken ardından gidip gitmemek arasında mekik dokuyordum. Belki de bu işe yarayabilecek tek seçenekti. Sevdiğinden ayrı düşme korkusu yaşarsa, hatta Eftelya sürdürür ve onu terk ederse bizi anlardı. Böyle düşününce kendimi epey gaddar hissetmiştim. O beni önemsemese de acı çekmesini isteyemezdim. İnsanlık dışı bir şeydi bu. O nasıl yapmıştı, aklım almıyordu. Birine değer vermek, gönlünü söküp almayı getirir miydi peşinden. Duygularına ve fikirlerine saygı duymak, ıstıraplarına şifa olmak gerekmez miydi? Neyin nesiydi, acıya acı katmak? Ne demekti, sevdâya çamur atmak?

Annemin yarım bıraktığı yerden, Eftelya'nın söylediği gibi yemek yapmayı devam ettirdim. Salatanın son malzemesi havucu rendeledikten sonra ise sofrayı kurmaya girişmiştim. Aslında hiçbir şey yapmasam ve her şeye karşı gelsem yeriydi fakat böyle çözüm üretemeyeceğimi biliyordum. Ailemi tanıyordum. Bir kere olmaz dedilerse ne yaparsam yapayım olduramamıştım. Bu da elimi kolumu bağlayan en önemli unsurdu.

Bizi birbirimize bağlı sanırdım. Meğer o urganlar, sevgilerimizi kesebilsin diyeymiş.

Salatanın limonunu, sıkacakta dönderiyorken geldiğini ayak tıkırtılarından fark ettiğim kişiye baktım. Eftelya'yı görmeyi beklemiyordum. Gideceğini düşünmüştüm. Gitmediğine göre, sorunları çözülmüştü ve olan yine bana olmuştu.

GÖĞÜN ACI FERYÂDIWhere stories live. Discover now