İki - Ölümün İntiharı

8.9K 358 123
                                    

Nil İpek, Gömülür.

-2-

Ölümün İntiharı

Ben, tozlu kitaplıktaki elini hiç vurmadığın o kitap,

Gözlerinin kokusunun sinmediği o satırlarım.

Ben, ruhunun dokunmadığı o şiir,

Yüreğinin burkulmadığı o son heceyim.

Sayfaları sevdâyla döşenmiş bir kalp taşırım ezelden. Her özlemimde, kırgınlığımda yeni bir sevdâ işlerim boşluklara. Bu sayfalar, senin uğruna süslenilmişler.

Kulağım her işittiğini, gözlerim her gördüğünü sana bağlar. Ayaklarım yürüdüğü yol sana çıksın diye varlar. Varlığının sevinciyle ağlayıveriyor sanki bulutlar.

Gülüşüne yanıyor tüm ateşler.

Ve senin uyandığını hisseden güneş, daha bir aşkla doğuyor ufuktan.

Acısından birbirine yapışmışçasına kenetlenen gözlerimi zar zor açtım. Başım dahil tüm uzuvlarım dün gördükleriyle hüsrana uğramış, bedenimde var olmak istemiyormuş gibi inliyorlardı. Yataktan çıkmayı zerre istemiyorlardı, ben de öyle. Beyaz tavana diktim baygın bakışlarımı. Kampüste görmem yetmiyormuş gibi evin önüne de getirmişti kızı. Canımı daha çok yakmaya mı uğraşıyordu? Zaten kül olmuş bir yüreği ne denli yakabilirsin ki, sevdiğim? Söylesene; bu can, sen sen diye feryât ederken duymamak için diri diri gömmeyi mi seçtin?

Öyle yorgun hissediyordum ki sanki dün bir hamaldım, tüm gün yük taşımıştım. Gövdemin yarısını kapatan pikeye göz değdirdim. Yaralanan elim, karnımın üzerinde duruyordu. Avucumu görebileceğim bir açıya getirdim. Sargı bezine derin kesikten sızan kan, küçük bir leke oluşturmuştu. Kendi başıma bezi değiştirebileceğimi düşünerek, sağ elimle pikeyi savurdum. Bacaklarımı yataktan sarkıtıp oturur pozisyona geldiğinde komidinin üzerinde duran telefonuma uzandım. Ekranı açma tuşuna bastım. Saati gösteren ibreyi kahvelerimle süzdüm, altı buçuğa geliyordu.

Her ne kadar yorgun olsamda uyuyarak kendimi tembelleştirmeye niyetim yoktu. Telefonu kopardığım yerine koyarken yumuşak terliklerimi ayaklarıma giyindim. Kapının eşiğine geldiğimde arkasındaki askılıkta duran mor kapüşonlu ceketimi, sırtıma geçirdim. Çok çabuk soğuk alabilen bir bünyeye sahip olduğum için dikkat ediyordum, her ne kadar yaz ayında olsakta.

Savsak adımların ardından nihayet lavaboya ulaştığımda aynaya düşen yansımamla gözlerimiz çarpıştı.

Şükür ki gözlerim fazla şişmemişti zira annem görüp sorduğunda verecek bir cevap uydurmayı sevmiyordum. Sır sevdamın yükleri, ağırdı. Ama benim bu yükü taşıma özelliğim var gibiydi. Onun yüzünden söylediğim yalanlardan hiç pişman olmamamın yanı sıra, işlediği günahları da üstlenmeye razıydım. Yeter ki o cehennemin kör kuyularında yanmasındı. En çok da bundan diledim yanlış yapmamasını.

Sağlam elimle musluğu çevirdim ve tek elle, yapabildiğim kadar yüzümü yıkadım. Aynanın önünde bekleyen fırçaların içinden kendiminkini alıp biraz diş macunu sıktım. Dişlerimi fırçaladıktan sonra ağzımı temizledim. Aynadaki fazla suratsız ifademi düzeltmeye çalışırken ilk yardım malzemelerinin bulunduğu dolaba uzandım. İçinde sargı için gerekenleri çıkartıp elimdeki kan bulaşmış bezden kurtudum ve temiz olanı sardım. Bezin yapışmasını sağlayacak ten rengi bandı da yapıştırdığımda çöpleri, çöp kutusuna atıp işimi bitirdiğim banyoyu terk ettim.

GÖĞÜN ACI FERYÂDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin