On Dört - İnficar

3.3K 160 72
                                    

Mabel Matiz, Boyalı Da Saçların.

-14-

İnficar.

Ben bir kuş olsam;
Konsam çiçeklere,
Biçilmemiş buğdaylara.
Ve son nefesimi versem,
Tüm çiçeklerden daha güzel omzunda.

Tende açılan yaralar bâki değildi lakin yürektekiler için bunu söylemek imkânsızdı. Elem doluydu, her duygunun alt katmanında. Bu his, bedenen duyduğumuzu sandığımız, aslında ruhumuzun çektiği bir cezaydı. Haddizatında bizi hep seçimlerimiz acıtır, kanatırdı.

Abimin çehresinden süzülen kanı görmek yüreğime bıçak saplamış, öfkesi kadar keskin ucu kaburgamı kırmıştı. Elimden düşürdüğüm çay tepsisinde kaynar çay, ayak bileklerime sıçramış, yakmıştı beni. Lakin endişe, yanığın sızısını hissetmemi engelliyordu. Abim başını, çıkardığım büyük gürültüyle aniden bana çevirince bir damla, uçurumdan yuvarlanıyormuşçasına süzüldü yanağımdan.

Sevdiğim birinin canı yanıyordu, canım yanıyordu.

Şaşkınlığı üzerimden sıyırıp bir kenara bıraktım. Bana dümdüz, duygudan yoksun bakan abime attım adımlarımı kırık camlara basarak.

"Abi," Sesim kısıktı. Böyle bir hâlde görmeyi beklemiyordum onu. Ben, dur durak bilmeyen göz yaşlarımla kırmızıya boyanmış yanağına bakıyorken başka bir ses daha duyuldu arkamızdan.

"Hece," Annemdi gelen, bardakların yeri boyladığında çıkardığı gürültüyü duymuş olmalıydı.

Kırık bardaklardan çektiği irisleri oğlunu gördüğünde benim gibi, telaşlı adımlarını parkenin üzerine serili uzun halıda gezdirdi. Ben de ondan kopardım gözlerimi saniyeler sonra. Yakınımdaki abimin yüzündeki kana götürdüm elimi. "Abiciğim, ne oldu böyle?"

Kanın aktığı yerin, kaşının hizası olduğunu fark edince biriyle kavga ettiğini düşündüm. Hiç yapmazdı lakin gözlemlerimden yola çıkarak bu kanıya varmıştım. Bir yere çarpmış veyahut bir şey ona çarpmış gibi değildi. Gözünün çevresi morarmıştı. Kan, biraz fazla akıp dağılmıştı, ufak yarıktan.

Simasındaki elimi bileğimden kavrayarak uzaklaştırdı kendinden. "Bir şey yok güzelim, sevdiğime laf söyleyen bir şerefsize haddini bildirdim sadece."

Yanımıza ışınlanan annem, hemen araya girdi."İyi mi oğlum Eftelya? Nasıl oldu bu?"

Abim, sakalıyla oynadı. "Bir şey yok anne, iyiyiz. Küçük bir yara zaten, siz de abartmayın."

Bizi umursamayıp odasına doğru ilerlemeye başladı. Ben, bu denli umursamaz oluşuna bir anlam veremezken oturma odasındakiler koridora dökülmüşlerdi. Abim de odasına kaçamadan kıskıvrak yakalanmıştı babama.

Misafirler, gitmeleri gerektiğini söyleyeduruyorlardı, ben göğsümdeki acının nedenini sorguya çektiğim sırada. İsmini bilmediğim amca, babama bakarak konuştu. "Biz gidelim Hasan Bey, başka akşam tekrarlarız inşallah."

Buğulu bakışlarımı şaşkınlıkla etrafta gezindirdim. Bana bakan bir çift göze takılınca gezdirdiğime bin pişman olmuştum bile. Zihnim sanki kötü şeyler varmış gibi hissediyor, düşüncelerimin hepsini bir kafese tıkıyordu. Bu yüzden karşımda, elleri ceplerinde bana bakan oğlanın ismi aklımdaki boşluğa çakıldı. Yaman, demişti geçen gün kazadan sonra elini tutmam için uzatırken.

GÖĞÜN ACI FERYÂDIWhere stories live. Discover now