BÖLÜM - 2

822 80 35
                                    

2-OLYMPOS

"Alya, Alec senin için yola çıkmış ancak önce TWOS'ün merkezine uğramaları gerekiyormuş. Perla mı neyse onu yanlarına alacaklarmış ancak bu uzun sürebilirmiş. Bu mesajı yaklaşık 5 gün önce sana yazmış olmalı çünkü güvercin daha yeni getirdi mesajı."

 Neye şaşıracağımı bilemedim, yüzümde büyük bir gülümseme oluşurken Kevin devam etti konuşmaya.

 "Güvercin olayı çok saçma evet ama babamın haberi olmadan ancak bu şekilde haberleşebilirdik, aslında biz Alec'e hiçbir şekilde bize ulaşmaya çalışma sadece belirlediğimiz yere gel demiştik ancak o bir yolunu bulmuş, zeki çocuk cidden."

 Aldığım bu haber kaç gündür girdiğim depresyonların boşuna olduğunu belirtiyordu sanki. Beni unutmamıştı, geliyordu. Yanıma geliyordu.

  Heyecanla ayağa kalkıp mutfaktan çıktım. Bu çıkışım kapının önünde duran Dryas'a çarpmama neden olmuştu. Onun neden kapının önünde durduğunu anlamamıştım ancak bunu umursamadan ve bir şey demeden evin dış kapısına koştum. Kapıdan çıkıp hızlı adımlarla yürüyerek ormanın içlerine daldım. Bu acelem Alec'in geleceğini hayvan dostlarıma anlatmak istememden kaynaklanıyordu.

  Vampir hızımı kullanmadan geldiğim için biraz uzun sürmüştü ama dostlarımla buluşmuştum. Onlara bu güzel haberi verdiğimde etrafta sevinç sesleri duyuldu. Hepsini tek tek tanımıyordum, ancak hepsi çok tatlıydı ve beni gerçekten anlıyorlardı. Onların heyecanlı konuşmalarını dinlerken kucağıma küçük bir tavşan zıpladı. Gri kürkü ve minicik nedeniyle çok şirindi.

  "Almira, bana yardım eder misin? Annem... o iyi değil."

   Telaşlı ve titreyen ses minik gri tavşandan geliyordu. Onu güzelce elime aldım ve yolu tarif etmesini istedim.

  Etrafımdaki hayvanlarla gri tavşanın tarif ettiği yere vardık. Güzel bir göl ve ormanın gerisinden çok daha yeşil olan bir araziye geldiğimizde burayı çok süzemedim çünkü elimdeki tavşan oldukça telaşlıydı.

  Beni gölün uzağındaki minicik bir mağaraya sürükledi. Mağaraya sığabiliyordum ancak çömelmem gerekmişti. Birazcık emekledikten sonra gördüğüm görüntü donakalmama neden oldu.

  Bembeyaz kürklü büyük bir tavşan kırmızıya boyanmıştı ve mağaranın loş ışığına rağmen belli oluyordu.

   Aklıma Çağrı gelmişti, bu da gözlerimin dolmasına ve vücudumun titremesine neden olmuştu. Beni kendime getiren yavru tavşanın sesleriydi.

  "Lütfen yardım et! Yoksa ölecek."
 
  Ellerimi anne tavşana uzatıp minicik bedenini elime aldım. Hâlâ sıcacıktı ve acıdan dolayı inliyordu. Karanlıktan dolayı ona ne olduğunu tam göremiyordum ancak kürkündeki kanlardan kötü bir şey olduğu belliydi.

   Yavru tavşanı da elime aldım ve mağaradan olabildiğince aceleyle çıktım. Hayvanlar ben mağaradan çıkınca telaşlanıp anne tavşan hakkında konuşurken ben hiç vakit kaybetmeyip hızımı kullanarak eve doğru koşmaya başladım.

   Elimdeki anne tavşanın inlemeleri ve yavru tavşanın ağlaması beni aşırı derecede strese sokmuştu. Ona bir şey olmasına izin vermeyecektim.

  Ev gözükür gözükmez daha da hızlandım ve eve girdiğim anda bağırmaya başladım.

 "Yardım edin! Kevin, Dryas, Lenora lütfen yardım edin !"

   Onlar daha gelmemişken yavru tavşanı ve anne tavşanı yere bıraktım. Anne tavşanın yarası şimdi açıkça görülebiliyordu, karnında ufak bir kesik vardı. İki parmağımla oraya baskı uygularken bir yandan da yavru tavşan gibi hıçkırarak ağlıyordum.

YARITANRILAR OKULUWhere stories live. Discover now