BÖLÜM - 1

824 92 43
                                    

1-YERALTI ŞEHRİ

Gökyüzünde gözlerimi gezdiriyordum yine, boş vakitlerimde yapmayı en çok sevdiğim şeylerden birisiydi. Özellikle de bulutlu bir günse tüm gün boyunca kafamı kaldırmadığım bile oluyordu.

  Buraya geleli tam bir ay olmuştu, Alec'i görmediğim günler toplam kırk gündü. Onu ne zaman göreceğimi bilmiyordum,ancak bir şeklide tekrar karşılaşacaktık,hissediyordum. Sonuçta kötü günleri geride bırakmıştım ve burada mutluydum,onsuz olmak berbattı evet ancak en azından beni hissedebiliyordu. Bende onu.

   Güçlerim yerine gelse bile onunla iletişim kuramıyordum,çünkü burası tamamen başka bir âlemdi, burası TWOS'du. Evet,intihar edenlerin dünyası. Buraya geleceğimi tahmin edememiştim,etseydim çok daha önce gelirdim zaten.

   "Alya!"

  Bana seslenen Perla'ya kafamı çevirdim. Bugün koyu kahve saçlarının bir kısmını örmüştü.

  "Alya! Bugün ders vermeye niyetli değilsin anlaşılan."

  Perla ile çok yakın arkadaş olmuştuk. Ona dövüş dersleri veriyordum,Darky'den ve kızlardan,yaşadığım olaylardan bahsediyordum. O da beni buradaki hiç gitmediğim yerlere götürüyordu.

   Ayağa kalktım ve ona doğru koşarak ilerlerken arkasındaki çimenlikte kocaman bir delik açıldı. Hava ortadan ikiye yırtılmış gibi oldu. Bu çok sesli olduğundan Perla da oraya döndü.

   Oradan ne geleceğine dahi bakamadan Perla anında elimden tutup beni oranın tersi istikametine doğru çekiştirmeye başladı.

   Koşarken Perla'nın söyledikleri kulaklarımı doldurdu,ve deliğe dönük kafam onun dediklerini onayladı.

  "Krey saldırısı!"

  Krey'lerin ne olduklarını duymuştum ancak bilmiyordum, şuana kadar.

  Karanlık ruhlar olarak bilinen yaratıklar, bu temiz dünyayı pisletmek için and içmiş korkunç ruhlar. Meleklerin ruhunu dahi karartabilirler.

  "Meydana gidelim!"

Perla'yı dinleyip onu takip ederek meydana koştuk. Biz daha Krey'lerin geldiğini söyleyemeden meydanda beliren bir sürü Krey yüzünden tüm melekler telaşa kapıldı.

  Benim gözüm ne Krey'lerdeydi, ne de telaşa kapılmış meleklerde.

  Gözüm meydanın ortasında dikilmiş, kalabalığı seyreden ihtişamlı bir adamdaydı. Kırklı yaşlarındaydı ve üzerinde giyindiği güzel kıyafetler değil de duruşu ve bakışı onun önemli birisi olduğunu bağırıyordu adeta.

Gözleriyle beni bulup konuşmaya başladı, gözlerini benden hiç ayırmadı.

"Ben Yüce Hades, askerlerim ve ben size zarar vermek için gelmedik, amacım buradaki birisini alıp gitmek."

  Melekler sakinleşirken ben diyeceği şeyi tahmin etmiş gibi telaşlandım. Alec'e kavuşmadan bir yere gidemem, o benim burada olduğumu öğrenecek.

  "Sen Ruhlar Kraliçesi, benimle birlikte yeraltı şehrine inmeye mecbursun."

   Tam gözlerimin içine bakarak konuşmasaydı,belki de ben olmadığımı düşünürdüm.

Ancak şimdi anlıyordum Vasílissa kelimesini...

Boğazımda bir düğüm oluştu. Alec'in beni burada bulma ihtimali en azından birazda olsa vardı ancak beni yeraltı şehrinde bulabilir miydi? Belki de benim öldüğümü görünce vazgeçmişti benden? Aramıyor bile olabilirdi, Perla'nın söylediğine göre ben öldükten sonra güçlerim Alec'e geçmişti ancak ben geri almaya başlamıştım, bu yüzden onun bunları hissetmesi gerekiyordu ancak buradaki eskiden şaman olan bir kadının dediğine göre ben buradayken veya farklı bir boyuttayken beni hissetmesi olası değildi. Özelliklede tanrıların olduğu bir boyuta gidersem beni bulması imkansızlaşırdı.

YARITANRILAR OKULUWhere stories live. Discover now