19

4.2K 316 64
                                    

*6 gün sonra*

Gece gece olabilecek en saçma durumun içindeydim. Önümüzde üç günlük bir tatil vardı. Bu sabahki komitemiz de iyi geçince, Hilale uyup dışarıya çıkmıştık. Ben, Hilal, Akif ve diğer birkaç arkadaşımızla beraber Kadıköy sahilde bir kafeye gelmiştik. Buraya kadar her şey çok güzeldi.

Evlere dönüş vaktini bilerek erken seçmiştik çünkü benim İstanbul içi ulaşımda kötü olduğumu bilen arkadaşlarım hava kararınca panik yaptığımı da biliyorlardı. Hilal Ataşehir'deki evine giderken, benimle birlikte yurtta kalan Akife güvencem bir anda yok olmuştu; beyefendi bu gece Balıkesir'e, şehrine dönmeye karar vermişti. Her ne kadar benim tek kaldığımı görünce biletini iptal etmeye çalışsa da bu duruma izin vermeyerek onu da yolcu ettim. Hilal de Akife güveniyordu, bu yüzden ortamdan ilk ayrılan o olmuştu. Eğer Akif'in benimle gelmeyeceğini bilseydi eminim ki terste de kalsa beni yurduma sağ salim teslim edip, evine öyle giderdi.

Şansıma grupta Akif ve benden başka yurtta kalan da olmadığı için el mecbur cebimde öğrenci kartım, elimde İstanbul içi ulaşım uygulaması, doğru durakta bekleyip beklemediğimi öğrenmeye çalışıyordum. Gerçekten ne kadar zor olabilirdi ki? Tabii ki kolaydı ama ben dört yılda bir arpa boyu kadar yol alamamıştım. Genelde her yere yolu bilen arkadaşlarımla gider, öyle bir arkadaşım yoksa da oraya gitmezdim. Galiba bu yüzden öğrenemiyordum hangi duraktan hangi otobüsün geçtiğini. Malum insan yanındakine güvenince otobüsün numarasına bile bakmıyordu.

Üstelik Mahmutbeye gidiyordum. Hani Bağcılar Mahmutbey...

Sonunda dayanamayarak durakta benim gibi dikilmekte olan orta yaşlı amcaya dönüp otobüsümün buradan geçip geçmediğini soracakken yakından bir korna sesi doldurdu kulağımı. Arabası olan bir arkadaşımın halime acıyıp beni bırakmaya karar vermesi dışında başka birinin bana korna çalma ihtimali yoktu. Ki arabası olan bir arkadaşım da yoktu. Bu yüzden umursamayarak amcaya doğru bir adım daha attım.

Bir korna daha...

Bu sefer daha uzun.

Refleks olarak kafamı çevirdim; önümde siyah camı açık bir araba vardı. Eğer yurdu bulamayacağım telaşından zihnim bana küçük oyunlar oynamıyorsa, içindeki de Yiğit'ti. Uzun bir süre amcaya doğru uzatmaya meylettiğim telefon ekranım, gördüğünden emin olmak isteyen kısık gözlerimle Yiğit'e bakmaya devam ettim.

-Yurda mı gidiyorsun?

Bir süre de soruyu idrak etmek için vakit harcadıktan sonra, sağıma soluma bakındım. Bana diyor olamazdı değil mi?

-Sana diyorum Zeynep.

"Evet gerizekalı, sen." kıvamında açıklamasından sonra yutkunarak bir adım atıp kaldırımdan indim.

-Evet?

Evet, ne kadar da güzel bir cevaptı. Üstelik fazlasıyla da netti. Anlamsızca bir süre gözlerini kısıp bana bakmaya devam ettikten sonra kısacık duran sakallarını sıvazladı. Eminim ki tıraş olmaktan memnun değildi. Sonrasında başını eğdi.

-Gel götüreyim.

Hiç de köprüden karşıya geçeceğimizin, iş çıkış saatine denk geldiğimiz için trafiğin ortasına düşeceğimizin farkında değilmiş gibiydi.

-Karşıda yurdum. Sağ ol, gerek yok.

Az önce yıllardır sevdiğim adamın teklifini geri çevirmiştim. Üstelik uzun süre aynı alanda onunla aynı havayı soluyabileceğim bir zaman dilimiydi bu. Yani, kendi kendime konuşurken de olsa afilli cümleler kuramazdım ama, ben böyle bir anı hayal dahi etmemişken, nasıl kabul edebilirdim ki?

Sıtus Inversus [texting]Where stories live. Discover now