40

4K 298 67
                                    

Pazar gecesi yola çıktığımız yetmiyormuş gibi akmayan trafikte zincirleme kazaya denk gelmiştik. Önümüzdeki altı yedi araba bir anda birbirine girmişti. Yavaş gidiyor olduğumuzu düşünürsek ciddi bir yaralanma olduğunu düşünmüyordum. Yiğit dörtlüyü yakarken kapıyı açmadan önce bana döndü. Arabadan inmeden ambulansı arayarak İstanbul güzergahında, çimento fabrikasının önünde olduğumuzu haber vermiştik.

-Kapını açarken dikkat et.

O bariyer tarafındaydı, solundan gelecek bir araba yoktu. Dediğini yaparak aynamı kontrol ettim. Hemen yan şeridimizdeki araba da dörtlüsünü yakarak durmuştu. Sıcağı sıcağına ilk tepkilerimizi vermiştik. Birkaç metre gerideyken makas atan bir araç çarpmıştı gözümüze. Yiğit arabayı görünce "başımıza iş çıkaracak" demişti ve cidden öyle olmuştu.

Yaralı varsa müdahale etmek için hızla birkaç araba ötemizde zincirin en arkasında kalan araca yöneldik. Onlar şoku atlatmış arabadan inmişlerdi bile. Kadın eşinin koluna girerek bariyere ilerlerken bir eli kalbindeydi. Artan epinefrinin etkilerini yaşıyor olmalıydı. Yiğit çoktan öndeki araçlara ilerlerken önümdeki çifte yaklaştım.

-Bir yeriniz ağrıyor mu? İyi misiniz?

Kadın gözleri korkudan büyümüş vaziyette cevap vermeden bir süre yüzüme baktı.

-Şok geçiriyor galiba kızım, bana da bir şey demedi.

Kadının ağzı aralandı. Bir şeyler demek istiyor ama sanki ciğerlerine hava gitmediği için ses çıkaramıyor gibiydi.

-Derin derin nefes alır mısınız? Başınızı çarptınız mı, hatırlıyor musunuz?

Kadın başını sağa sola salladı. Söylediklerimizi anladığının farkındaydım, adamın da söylediği gibi şok geçiriyordu.

-Arabanıza su var mıydı? Ayakta fazla durmayın mümkünse yere oturun.

Kadın sanki birinin ona bunu söylemesini bekliyormuş gibi yavaş yavaş eşinin kolundan sıyrılarak yere oturdu. Arkamızdaki kalabalıktan birinin "ambulansa haber verdiniz mi?" diye bağırdığını duyuyordum. Bir yerlerden Yiğitin sesi geldi. Aradığını söylüyordu. Kadının kolunu bırakmasıyla arabaya ilerleyen adam elinde su şişeyle yanınıma tekrar döndü. Kapağını açtığı şişeyi eşine uzatırken kadının bir şeyler söylemesini bekliyordum. Kötü durmuyordu, eğer bir cümle kurarsa Yiğite yardıma gidebilirdim.

Suyu içtikten sonra gözleri tekrar beni buldu.

-İyiyim yavrum iyiyim. Konuşamadım bir an. Birine bir şey olmuş mu?

Elimle kolunu sıvazladım.

-Sizden emin olmadan diğer arabalara bakamadım. Kendinizi iyi hissediyorsanız arabalardan uzağa, yolun karşısına geçebilir misiniz?

Adam çoktan tekrar kadının koluna girerken emin olduğuma kendimi ikna ederek ilerideki arabalara yürüdüm. Gözüm Yiğiti görmüyordu. Onun aksine tecrübesizdim, kaç acil nöbeti görmüştüm ki şimdiye kadar? Beş? Belki daha az. Daha fazla Yiğiti aramaktan vazgeçerek küçük bir çocukla ilgilenen kadına ilerledim. Acil nöbeti görmemiştim ama bir gün lazım olur diyerek acil texti okumuştum.

-İyi misiniz? Ağrınız var mı?

Papağan gibi bu soruyu tekrarlayacaktım galiba. Kız şaşkınca bana dönüp başını olumsuz anlamda salladı. Genel olarak herkesin suratında bir travma ifadesi hakimdi.

-Kemerim takılıydı benim, hiçbir şey olmadı.

Onların da iyi olduğuna emin olmuşken gözüm en baştaki arabanın bariyere sıkışmış kapısına ilerleyen Yiğite takıldı. O taraftan o kapı hiç de açılacak gibi durmuyordu. Bariyere çarpmasına sebep olan şey arkasındaki arabanın da ona çarpmasıydı muhtemelen. Bu açıdan gördüğüm kadarıyla arabanın önü de pert olmuştu, fakat garip olan önünde başka araba olmamasıydı. Kaçmış mıydı?

Sıtus Inversus [texting]Where stories live. Discover now