60

3.7K 283 47
                                    

*1 ay sonra*

Alakasız bir kombinasyon olarak Akif, Tuğkan, Tuğçe ve ben, Ayçanın dolabında unuttuğu ev anahtarını almasını bekliyorduk. Haftanın sonuna gelmiştik ve yoğun geçen hafta hepsini fazla germişti, Akifin anlatım tarzıyla "dağa çıkıp bağırmak" istiyordu. Bunun yerine Ortaköye kumpir yemeye gitmeye karar vermiştik. Bu kararın en büyük sebebi ben olabilirdim, patates benim için en büyük yaşama sebebiydi.

Ayçayı beklerken Melis girdi görüş açımıza. Zaten öyle kolay kolay fark edilmeyecek gibi bir kız değildi, belki ileri derece astigmatla beraber sağ 6.0 sol 8.0 miyopu olan biri zorlanabilirdi, neyse ki biz zorlanmıyorduk. Havalar eskisi kadar soğuk değildi artık, Martın ilk haftasını bitirmiştik. Melis üzerindeki vizon renkli hırkasının üstünden sıyrılan zümrüt yeşili ince deri çantasının sapını tekrar omzuna yerleştirdi. Benim asla giyemeyeceğim, fakat onda fazlasıyla mükemmel duran bir tarzı vardı Melisin. Fiziği de güzel olduğu için ne giyse yakışıyordu zaten.

Topuklularının üzerinde gülümseyerek bize yaklaştı. Biz kırmızılı grili sabolarla her an ayağımızdan çıkacak gibi yürürken o asla rengi solmayan marka spor ayakkabılar giyerdi. Sabah topuklu ayakkabısıyla gelir, dolabındaki spor ayakkabıyla değiştirir, hastane çıkışı da "ben bugün yoruldum" demez, tekrar topuklularını giyerek giderdi. Özeniyor muydum? Bir bakıma...

Benim kendime bakacak vaktim mi var diyerek biraz fazla salmıştım kendimi ben galiba.

-Hayırdır, seminer falan mı var?

Bizim aramızda sorunlu bir tip yoktu, kimse Melisin bizimle gelmesinden rahatsızlık duymazdı. Gün içinde o kadar çok birbirimizi görüyorduk ki, sevmesek bile herkes herkese tahammül edebiliyordu.

-Yok ya Ortaköye kumpire gidelim dedik. Gel sen de?

Tuğçe cevaplayınca diğerlerinden de onaylayan sözler çıktı. Melis bir süre dudağını dişleyip düşündü.

-Yok ben daha sabah sütlaç yedim, gelmiyim... Gelirim şimdi canım çeker, yerim.

Fiziği çok güzel demiş miydim?

Çünkü neredeyse hiçbir şey yemiyordu. Hani beslenme ve diyetetik bölümü birinci sınıf öğrencilerinin yulaf ve yulafla yapılan şeylere duyduğu sempati bile yoktu Meliste. Avokadoya bile temkinli yaklaşıyordu. İradesi de çok güçlüydü.

-Nolur sanki yirmi gram fazlan olsa?

Tuğkan suratını ekşiterek sorunca Melis de kaşlarını çattı. Ellerini beline yerleştirdi.

-Ben bu bedene ne kadar zor sahip oldum senin haberin var mı?

Hiç göstermemişti eski fotoğraflarını ama Melisin neden şu an bu kadar inatçı olduğunu hepimiz biliyoruk. Başından 80 kilo verdiği bir serüven geçmişti. Saygıyla eğiliyordum önünde. Kesinlikle iradesiz bir insandım, hobidi gırtlak ne bulsam yiyordum.

-Geldimm! Melis? Sen de mi geliyorsun?

Ayça bir yandan ceketini giyerken diğer yandan da çantasını zapt etmeye çalışıyordu. Bizi bekletmemek için eli ayağına dolanmış bir hali vardı. Uzanarak çantasını elinden aldım, o kadar dalgındı ki muhtemelen ellerinden ayrılan çantasını fark etmedi bile.

-Yok Ayça ya. Kumpir yiyecekmişsiniz, canım çeker şimdi gelirsem. Siz gidin, başka zamana katılırım ben size.

Ayça ceketini sonunda giyebilmişken başını salladı. Sonra etrafına bakınmaya başladı. Gözleri büyüdü, panikle eliyle arkasını işaret etti.

-Bu sefer de çantamı almayı unuttum!

Akif sağımda mırıldanırken çantasını uzattım.

-Sakin ol, giyinirken ben aldım.

Sıtus Inversus [texting]Where stories live. Discover now