:::7:::

76 21 75
                                    


Sevdiklerini üşümesinler diye dualarla örtenlere ithafen.....

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Yayımlama tarihi:
31 Ocak 2021
22:30

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

İnsanlar Ay'a benzer. Kimseye göstermedikleri karanlık bir yüzleri muhakkak vardır....

~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Dün gecenin yorgun akisleri gözlerinde hâlâ belirgindi. Bal gözleri uykusuzluktan kızarmıştı.  Sadece iki saat uyuyabilmişti. Geç vakit eve dönebilmiş ve çok geç uyumuştu. Her zaman ki gibi sabah 6:00 da ayaktaydı. Güne çok erken başlayanlardandı. Kaç saat uyursa uyusun mutlaka o saatlerde uyanırdı. Gecenin yorgunluğu tüm kuvvetiyle başını yastığa gömse de o direnip kalkmıştı.

Evinin balkonunda ki iskemleye oturmuş yüksek binaların tepesinden birazdan yavaşça yükselip yüzünü gösterecek olan güneşin doğuşunu  seyrederken, hayali dün geceye doğru kanatlanmış olanları seyre dalmıştı. Yolda ki araba savaşı ardından birbirine çekilen silahlar, hastanede ki şehir eşkıyası diye dillendirdiği ama sonrasında adının Arem olduğunu öğrendiği adamla tekrar karşılaşması. Adamın tuhaf hareketleri ve dahi yaralıyı götürdükleri mekan, orda ki adamlar ve mekanda ki kütüphanede gözüne çarpan tıp kitaplarının oraya gelen orta yaşlarda ki adam ile anlam kazanması ve dahi masada ki iki çerçevede ki mutlu aile tablosu. Fotoğraflarda ki genç adam bu orta yaşlarda ki adam olabilir miydi. Çok dikkat etmemişti ama o olduğunu düşünmüştü nedense.

Güneş nazlı nazlı yükselip ışıltılı eteğini  örterken şehrin üstüne herşey Meriç'in gözünün önünde yeniden canlanıyordu.

Yaralı olan adamın göğsüne, en derine  isabet etmiş kurşunu , zor şartlar altında çıkarmak kolay olmasa da uğraşmıştı. O yaralıyla ilgilenirken adamların bir kaçı kapıda nöbet bekliyordu. Bir kaçı da içerde yardımları dokunur diye salonda hazır olda bekliyorlardı. Samuel adında ki adam ile iri vücutlu uzun boylu bir adam ise ofis kısmında patronuna bir şeyler anlatıyorlardı. Muhtemel ki saldırıyı yapanlarla ilgiliydi. Öyle tahmin etmişti Meriç. Çünkü anlattıkları patronlarını gerdikçe germiş sinirlendirmişti. Dişlerinin arasına koyduğu kürdanı sinirle oynatıyordu. Bir ara kendini kaybedip masaya sert bir yumruk vurmuştu da yumruğun şiddeti o dahil herkesin ona dönmesine neden olmuştu.

"İntikam sevmediğim şey ama ödeşmek adettendir. Yarın akşam hesabını soracağız. Hazırlıkları yapın." diyerek talimat vermişti karşısındakilere son söyledikleriyle. Yavaş bir sesle söylemişti ama Meriç bunu duymuştu. Talimattan sonra yerinden kalkarak yanlarına gelmiş ve ağzında ki kürdanı dişlerinin arasında sıkarak Meriç'i izlemeye koyulmuştu.

"Kurşunu çıkarabildin mi?"

"Az kaldı. Arkadaşın şanslıymış ki kemiğe zarar vermemiş. Ete isabet etmiş. Tek sıkıntı derinde olması. Ama az kaldı."

Bunlar söylerken kolunun tersiyle alnında ki terleri silmişti.

O sırada salonun kapısında biri belirmişti telaşla. Elli yaşlarında bir adamdı bu. Saçları aklaşmış adamın gözlerinde kalın çerçeveli bir gözlük vardı. Hafif göbeğine rağmen sağlıklı ve dinç bir vücuda sahipti. Gözlüklerinin içinde parlayan, fakat kederin huzmesi içinde yüzdüğü aşikar olan mavi gözleri telaş ve korkunun tüm aksini kendisinde toplamıştı. Alel acele buraya geldiği belliydi. Nefes nefeseydi çünkü.

"Arem! Evlat iyi misiniz."

Bunu sorarken babacan bir şefkate bürünmüştü sesi. Ya da belki de her zaman böyle bir ses tonuna sahipti bilemiyordu. Meriç bundan emin olamamıştı. Şehir eşkıyasının asıl isminin Arem olduğunu da zaten ondan duymuştu . O yaralıyla ilgilenmeye devam ederek sadece kulak vermişti konuşulanlara.

Arem  orta yaşlı adama doğru gidip yanında durdu. O sırada kürdanı yoktu ağzında. Anlaşılan hemen çıkarmıştı ağzından. Arabada konuştuğu adam olduğundan o an emin olmuştu Meriç.

"Baba gecenin bu saatinde buraya gelmemeliydin."

Bunu endişeli bir ses tonuyla söylemişti.

"Siz zor durumda olacaksınız ben yerimde duracağım öyle mi evlat."

Gözleri koltukta ki yaralı adamla buluşunca ani bir hareketle başında bitti.

"Neco!"

İnleyerek çıkan sesi insanın içini burkacak kadar boğuktu.

Başı önüne düşen Arem bir şey diyememişti. O sırada kendisi  söze girmişti. Bu babacan insanı sakinleştirmek isteği uyanmıştı yüreğinde. Onun konuşmasıyla ikisi de ona dönmüştü.

"İyi olacak merak etmeyin. Kurşun sağ göğsüne isabet etmiş. Çok kanaması vardı. Kanı durdurduk ama  kurşun hâlâ yerinde. Biraz  derinde olsa da neyse ki göğüs kemiklerine çok zarar vermemiş. Şu an onu çıkarmaya çalışıyorum. Çok az kaldı." dedi. Hikmet Baba dedikleri adam , minnet dolu bakışlarla ona bakmıştı. Kendisini toparlayıp yaralının yanına gelmiş ve sehpada ki steril eldivenlerden iki tanesini ellerine geçirdikten sonra gözlüğünü düzelterek yarayı kontrol etmişti.

"Evet kurşun sadece eti delip geçmiş. Göğüs kafesi zarar görmemiş neyse ki."

O hayretle izlemişti bu durumu. Hikmet Baba bir şey daha yapmıştı ki hayretine biraz daha hayret eklenmiş ve ofis kısmında gözüne çarpan tıp kitaplarının varlığı daha yeni anlam kazanmıştı. Çünkü Hikmet Baba hiç zorlanmadan kolayca kurşunu çıkarmıştı. Hemde saniyeler içinde. İyi bir cerrah olduğuna o anda kanaat getirmişti. Sahi bu kimdi ve hangi hastane de doktordu. Merak etmişti ancak o an soramamıştı.

Ardından beraber yarayı sarmışlardı. Yarası sarılan adam epey güçsüz düşmüş uyuyordu.

Arem ve adamlarının tehlikeli sularda yüzdükleri ve ortada bir hesaplaşmanın olduğu muhakkaktı. Kimdi bu insanlar? Peki ya yanlarında ki oldukça başarılı bir cerrah izlenimi veren Hikmet Baba adında ki doktor yada her neyse yanlarında ne işi vardı? Neden saldırıya uğramış ve öldürmeye çalışılmıştı birileri tarafından? Nelere bulaşmışlardı? Karanlık işlerde çalıştıkları belliydi. Silahlar konuştuğuna göre kesin öyleydi. Arem hakkında nedense kötü şeyler düşünemiyordu. Çünkü onu hastane odasının kapısında izlemişti. Merhametli yanını çok iyi görmüştü.
Evet öncesinde onu bir temizlik odasına kapatıp kafasına silah dayamıştı. Ama bu onun aslında birilerinden yada bir şeylerden çekinip gizlendiğinin göstergesiydi. O gece tek başına olması da düşündürüyordu Meriç'i. Demek adamlarından bile saklanarak hastaneye gelmişti. Vardı bir şeyler ama neydi?

Meriç bunları çok sonradan öğreneceğinden habersiz olarak mutfağa geçti. Kahvaltı yapıp giyinerek hastanenin yolunu tuttu. Yolda kırmızı ışıkta dururken yolun hemen ilerisinde ki bir çorbacıdan Nida'nın çıktığını gördü. Yanında da yüzünü tam seçemediği kapüşonunu başına geçirmiş  bir adam vardı. Kapüşonu griydi. Altında da kapalı yeşil kargo bir pantolon vardı. Ayağına da spor bir ayakkabı geçirmişti. İkisi orada tokalaşarak ayrıldılar. Nida oldukça üzgün, bitkin ve öfkeli gözüküyordu. Üzerinde ki salaş ve açık mavi hırka ile örtmüştü yorgun bedenini. Elinde parmakları arasında sıktığı kırmızı bir dosya vardı. Meriç'in ilgisini bu dosya hemen çekmişti. Çünkü Nida öfkeyle elinde ki dosyaya bakmış ve bir şeyler söylemişti karşısında ki adama.

Meriç Nida ile bir haftadır hiç görüşmemişti. Üstelik onun şehir dışında olduğunu sanmıştı. "Belki de yeni dönmüştür." diyerek kırmızı ışıkları geçince arabayı ilk gördüğü uygun bir yere park ederek arabadan çıktı ve Nida'nın saptığı sokağa doğru ilerledi. Nida oldukça kötü görünüyordu. O yüzden endişelenmiş ve onu sokakta yakalamayı ummuştu. Ancak onu göremedi. Sokakta onu göremeyince bu defa telefonunu çıkararak onu aradı. Ama telefonu kapalıydı. Bir an yanlış mı gördüm acaba , diyerek şüpheye düştü ama emindi. Nida'ydı o.
Evine gitmeyi düşündü. Fakat vazgeçti. Şayet gelmişse zaten hastaneye uğrar illa ki, diyerek tekrar arabasının olduğu yere geldi ve arabaya binerek hastaneye geçti.

AGİSNA (Askıda)Where stories live. Discover now