Ukala

10.5K 922 353
                                    

İki türlü insan vardır; zekiler ve güçlüler. Diğerleri oyuna katılmaya hak bile kazanmadığı için onları saymaya tenezzül etmiyorum. İsimlerini aklımda tutmama gerek yok. Onlar gösteriyi izleyen seyirciler.

Ben zekiyim, sevgili kayınpederim ise güçlü. Bu ikisinin arasında olan epik savaşlarda çok fazla kayıp verilir. Arslan'ı sevdiğim halde alacağı yarayı umursamıyorum çünkü kazanmak, her şeyden daha değerli.

"Arslan." Duyduğum sesleniş ile gözlerimi kapıya kaydırdım. Ses oldukça kısıktı, git gide artışından yaklaştıkları belliydi.

"O olmadan bize inanmazlar." Arslan'ın sesini zar zor seçebildim. O, babası kadar öfkeli olmadığı için sesi daha kısıktı.

"En azından bana karşı dürüst ol. Olayın inançla ilgisi yok." Hırıltılı sesi iyice yaklaştığında iki kapılı odanın ilk kapısının açıldığını duydum. Şimdi benden bir kapı ötedelerdi. Önlem için ikilemişlerdi kapıları.

"Baba." Bu sefer sesi yükselen Arslan oldu. Kapı kolu tutuldu ve kıvrıldı ama açılmadı. Belli ki Arslan'ın seslenişi ile durmuştu.

"Onu istemiyorum." Dedi Arslan'a karşılık olarak. Bahsettiği bendim, beni istemiyordu. Sözleri dudaklarıma zalim bir gülüş verdi. Böyle olması işi daha eğlenceli kılıyordu.

"O olmasaydı ölü olurdum. Sözde güvendiğin kaç kişi ihanet etti biliyor musun? Hatalarının ben de farkındayım. Uzak durması gereken yerde durmasını sağlayacağım ama bu durum onlardan biri değil." Arslan'ın sözleri gülüşümü kıkırtıya döndürürken dudaklarımı birbirine bastırdım. Burada olmam sürpriz olmalıydı, ses çıkaramazdım.

"Yardım mı? Daha çok başında ağlıyordu." Babasının alaylı sözleri yüzümdeki gülüşü dondurdu. Böyle bir şey yapmamıştım! Yani teknik olarak yapmıştım ama yaptığım onca karizmatik hareketten sonra böyle anılmak istemiyordum. Bir ünüm vardı, düşüşe geçen bir ündü ama sonuç olarak vardı.

Yaslandığı masadan doğrularak kalktım ve yaşlı kurtun olduğunu tahmin ettiğim koltuğa yöneldim. Bu ünü korumam gerekiyordu ve bunu nasıl yapacağımı çok iyi biliyordum.

Yerime geçerek iyice kuruldum ve sevgili düşmanımı sakince beklemeye başladım.

Burada olmamam gerekiyordu. Öldürdüğüm adamdan sonra ilk defa Arslan'ı dinlemeye yanaşmışlardı ve ben bunu da bozarsam ellerine geçen ilk fırsatta beni öldürürlerdi. Yine de her şeye rağmen buradaydım, başke nerede olacaktım ki?

"Onunla ne yapmak istiyorsan yap Arslan umurumda bile değil. Sadece ayak altında dolanmasın." Sözlerin ardından kapı açıldı. Ayak altında dolanmak diye düşündüm. Şu anda tam olarak yaptığım şey buydu.

Yüzümdeki çekici gülüşe rağmen beni gördüğü anda ifadesi dondu. Gülse bu kadar tahrik olmazdım. Başımın altına koyduğum kollarım ve masaya attığım ayaklarım ile kendimi gören ben olsaydım kesinlikle silahıma sarılırdım.

"Nasıl?" Sorusunu en içten ses tonu ile sordu. Kapıya adam dikmişti. Bu buluşma oldukça önemliydi ve benim burada olmamı özellikle tembihlemişti. Söylerken duymuştum onu. Yine de buradaydım işte.

"Meslek sırrı." Dedim sırıtışımı bozmayarak.

Arslan, babasına aldırmayarak burada olmam gayet normalmiş gibi yerini aldı. Yanıma oturduğunda kırptığı tek gözü dışında tepkisizdi.

"Oraya oturmaya nasıl cüret edersin? Hak etmiyorsun." Yaşlı kurt hala kapının girişinde duruyordu. Ellerini ceplerine koymuştu. Çizmeye çalıştığı rahat havaya rağmen oldukça rahatsızdı. Arslan, ona ne demişti bilmiyordum ama bana sırf oğlu için katlanıyordu. Gözleri, önündeki kağıtları karıştıran Arslan'da kısa bir an için durdu ama ondan beklediği lafı duyamadı. Arslan ne benim ne de onun yanındaydı.

"Haklısın, daha iyilerine layığım." Dediğimde yeşil gözler beni buldu. Bu bir uyarıydı. Susmam gerekiyordu yoksa ipler gerilmeye başlayacaktı. Sert bakışına rağmen Arslan'dan tarafa bakmadım.

"Çocuk gibi ağız yarışı mı yapacaksın?" Sesindeki öfkeye rağmen yorgun ton daha baskındı. Gözleri kısa bir an için üzerimde dolandı. Yüzünün aldığı aşağılama ifadesinden anlıyordum ki gerçekten çocuk olduğumu düşünüyordu. Sorusunu cevaplamadığımda konuşmaya devam etti.

"Bir de biri tarafından tutulmadığını söylüyorsun." Sonunda hareket ederek karşıma olacak sandalyeye yöneldi. Sözleri Arslan'aydı. Demek beni, başına başkasının bela ettiğini düşünüyordu.

"O kadar belli ediyor muyum?" Dedim alayla. İkisinin gözleri de beni buldu.

"Seni vurmamam için bir neden söyle." Eli; beline, silahına giderken konuştu. Silahı çıkarıp sürgüyü çekerken. "Beş, dört..." Diyerek saymaya başladı.

"Baba!" Arslan ayaklandığında benim gülüşüm zevkle genişlemişti. Tahmin ettiğimden daha eğlenceli biri olduğunu şimdi fark ediyordum. Belki de hemen ölmesi gerekmiyordu.

Son sayıyı söylediği anda; "Çünkü oğlun gibi kokuyorum." Dedim. Öfkeyle sıktığı çenesi sarkastik bir gülüş ile yumuşadı. İşte bu sürekli unutmaya çalıştığı gerçekti.

"Sınırı aşıyorsun." Aramızdaki bakış yarışı Arslan'ın kalınlaşan sesi ile bölündü. Bu sözleri babasınaydı.

"Bir sefer daha ağzını açarsan..." Bu seferkilerin hedefinde ise ben vardım. Yeşil gözleri öfke ile koyulaşmıştı, oysaki sadece oynuyordum. Ellerimi teslim olduğumu gösterircesine kaldırdım.

Arslan tekrar yerine oturduğunda derin bir nefes aldı. Garip bir soğukluk vardı babası ile arasında. Onun için dönmüş ve başını belaya sokmuş olmasa, onu sevmediğini bile söylerdim. Baba diyordu ama ona konuştukça sesinde öfke barındırıyordu. Yaşlı kurt da ağzını açmıyordu Arslan'a karşı. Diğerlerine karşı olan tutumunu görmüştüm. Onlar patronlarından, patronları da oğlundan çekiniyordu.

Gözlerim tekrardan ona kaydığında Arslan'la ortak olan tek yanının yeşil gözleri olduğunu fark ettim. Arslan'a değil, bana benziyordu. Tıpkı benim gibi sorumsuzdu, ben bunu yeni fark ediyordum çünkü ilk defa dikkat ederek bakıyordum ona. Güzel bir koz bulmuş olabilirdim ama şimdilik tam olarak kullanabileceğim bir şey değildi.

Saat dokuzu bulmak üzereydi, daha fazla oyun oynayacak zamanım kalmadığı için doğruldum ve masaya doğru eğildim. Şimdi gerçekten iş konuşmam gerekiyordu.

"Beni buraya çağırdınız çünkü herkesi öldürdüm ve Arslan'ın elinden kaçmayı başardım. Arslan yaralandı ama ölmedi." İşaret parmağım ile yarasını gösterdim. "Sandığınızın aksine basit bir tetikçi değilim. O gün Arslan'ı öldürmek için değil, lehime kullanmak için kaçırdım." Böyle olursa kendimi Arslan'dan uzaklaştırmış ve her şeyin bedelini üstlenmiş olurdum. Sadece ölenler değil, Arslan da kurban olurdu. Yerleri anca böyle korunurdu. Ortak bir düşman olursa onlara yardım ederlerdi ve ben o düşman olmalıydım.

"Bunu yapmak istediğine emin misin?" Arslan endişeyle sordu.

"Neden Arslan'ı heder alasın? Buna kimse inanmaz." Babası ise fikrimi aptalca buluyordu. "Ayrıca kim için çalışıyorsun? Tek isim bile..."

"Ağzım süt kokmuyor, senin gibileri az delirtmedim ben. Adını ansam titreyeceğin adamlar tanıyorum." Ciddi tonumu bozmadan yanıtladım onu. Bir saniye için gözlerinden hayret dolu bir memnuniyet geçti. Sanırım ilk defa bana inanmıştı. Sesim oldukça etkileyiciydi ama sözlerim tamamen yalandı.

Bu bölümde biraz sıkıldım ama olayları toplamam için gerekliydi. Bu arada tam kesin olmamakla birlikte son 10 bölümümüz :( Acilen eğlendiğim bölümlere geçmek istiyorum :) Yarınki bölümü iple çekiyorum desem yeridir.

-Lisa

Rehine - BxBWhere stories live. Discover now