21- Kolibri

96 54 60
                                    

Aritmi

21.bölüm

...

Acılarınızı gizleyebilirsiniz. Peki ya acıların bıraktığı izleri?

İnsan merhamet duygusuna doğuştan sahip bir canlıdır bana göre. Sonradan merhametini kaybeden insan sevgi ile büyütülmemiş insandır.

Bu yüzdendir ki acı içinde bir inlemenin sahibi her kim olursa olsun vicdani duygularımı depreştirirdi. Kendimi bulduğum kapının önünde korkunun açtığı kocaman gözlerimle duruyordum. İçerdeki her kimse fena halde yaralandığına emin gibiydim.

"Hanımefendi?"

Hızla arkama döndüğümde evime gelen çalışanları gördüm. Yardım dilercesine baktığımda onlarında yüzünde bir korku ibaresi belirdi.

"G... Girişteki... Vestiyer sanırım birinin üstüne düştü."

"Tamam tamam telaş yapmayalım" diyerek bir elini kaldıran adam yanıma ulaşmıştı bile. Diğeri de kapının dışına çıkmış ama kapanmasın diye kapıyı tutuyordu.

"Siz evinize geçin, kapı kapanmasın. Biz hemen açtırırız kapıyı"

"Manar?"

Koridorun ucundan gelen tanıdık sesle başımı o yöne çevirdim. Birkaç adımda yanıma ulaşan Adar'ın elleri kollarımı sıkıcana sardığında onun da korktuğunu gözlerinden görebiliyordum. "İyi misin?"

"Ben iyiyim" dediğimde kapıyı açmak için zorlayan adam diğerinden yardım istedi. Adar kapımı tutarken ben de evime geçmem gerektiğini anladım ve adımlarımı o istikamete çevirdim. Ardımdan Adar adamlarla konuşup içeri girdi ve kapımı usulca kapattı.

Korkuyla gözlerine baktığımda ne yapacağımı bilemez haldeydim. Bela mıknatısı gibiydim ve gittiğim her yerde insanların başına bir şeyler geliyordu. Sorumlusu ben olsam da olmasam da...

"İyi midir acaba içerdeki?"

Tereddütle bana bakan Adar "Sakin ol, iyidir tabi," diyerek salona geçmem için işaret verdi. Bacaklarım titremeye başlamıştı ve ben gizleyemeden paytak paytak yürüyüp büyük koltuğa bedenimi bıraktım. Zaten salonla bitişik olan mutfağa bakan Adar "Ben bir su getireyim sana" diyerek mutfağa yöneldi. Bir bardak suyla döndüğünde elinden alıp koca bir yudum aldım buz gibi sudan.

"Teşekkür ederim"

Teşekkürümü görmezden gelip o da yanıma oturdu. Bu sefer izin almamıştı. Sanırım artık bana alışıyordu, yoksa ben mi ona alışıyordum?

"Senin daireden ses geldiğini sandım"

"Yok, ben olsam şu ufacık vestiyerin altında anında can verirdim"

"Deme öyle..."

Ona dönerek saçma bir şekilde sordum. Evet, bildiğiniz "Neden?" diye sordum. Aptal Manar. Ahh ah! Bu aralar konuşmayı bile unutuyorsun. İnsanlarla iletişimi bu kadar kesmemeliydin!

"Hiiç" biraz sustuktan sonra yetersiz bir cevap olduğuna kanaat getirerek ekledi: "Öylesine" Tamam, konuşmayı bilmeyen tek kişi ben değilmişim.

İkimiz de uzun bir süre sustuğumuzda açık olan odamın kapısına dikkat kesildim. Çizdiğim kırmızı dumanlı tablo içerdeydi ve Adar'ın görmesini istemiyordum. Üzerine çizdiğim şeyi bilmesini istemiyordum. Hızla ayağa kalktım. Bana baktığında hiç konuşmadan -daha garip göründüğümü bildiğim halde- odama ilerledim. İçeri girer girmez dün pencereye saplanan bıçağa kaydı bakışlarım. Adımlarımı bu sefer pencereme doğru yöneltirken tül perdemin de ziyan oluşuna yakınıyordum içten içe. Bıçağı kavrayıp kendime çekmeye çalışsam da yerinden gram kıpırdamadı.

ARİTMİ Where stories live. Discover now